Yine not aldım, yazmadan önce ama not almadığım şeyden bahsederek başlayacağım... Zeytin ezmeli makarna...
Soğanları ince ince doğradım. Onları ateşte bir güzel öldürdüm. Domateslerin kabuğunu soyup ufak ufak kestim. Ölmüş soğanların içine attım. Domatesler suyunu salınca verdim zeytin ezmesini. Siyah renk baskın tabi, sos siyah oldu. Bu görüntü beni korkutmuş olacak ki, zeytine yakışacağını düşündüğüm kekikten ekledim bir tutam. Biraz tuz attım. Sonra çok mu ekşi olur lan bu böyle diyip 1 tane kesme şeker de attım ki kırılsın o tat. Sonra makarnamı ekledim... Karıştırdım. Tabağıma koydum... Size bir tavsiye, denemeyin... Bok gibi oldu... Çöpe döktüm...
Evet, gelelim şimdi asıl konulara. Aç kalmaktan daha asılı neyse onu da bilmiyorum ama not aldıklarıma geçiyorum işte. Hababam Sınıfı'na çok takıldım geçen. Çok izledik, güldük... Hala izleriz, hala güleriz. Ama oradaki çocuklar sanki halkın içindenmiş gibi yansıtılıyor ya hani biz öyle düşünüyoruz. Heh işte kazın ayağı öyle değil gibi geliyor bana. Bir kere özel lisede okuyor bu adamlar. Derseniz ki eskiden özel okulda okumak şimdiki kadar mali külfet getirmiyordu. Ort. harcanabilir gelir seviyesi yüksekti ve özel okullar şimdiki gibi yüksek bedeller talep etmiyordu. Çok inandırıcı olmazsınız. Özel Çamlıca Lisesi'nin ucuz olabileceği ise yetilerini kaybetmiş veya henüz yetilerini geliştirememiş öğretmenleri bünyesinde bulundurmasına bağlı olarak gerçekliğini koruyabilir sadece. Bu bir bakıma anlaşılır.
İyi de bu insanlar fakir demedik ki sen niye okulu ucuza kapatmaya çalışıyorsun diyebilirsiniz. Ama zengin de değiller dimi? Köyden tereyağ yollayan bir baba ne kadar zengin olabilir? Ayrıca hangi zengin, çocuğunu 27 yaşına kadar okutur? Sen gel şu işin başına geç, anlaşıldı senin okumaya niyetin yok demezler mi? Ya da okulun müdürüne para yedirip, şu çocuğu bi geçirin artık müdürüm vallahi bizde hal kalmadı! demezler mi? Zengin adam parasını sokağa dökmez... Bunlar olur...
Diyelim ki orta sınıf vatandaşlar bunlar. Ki bence gösterilen budur. Arkadaş 1 günde müsamere tertip edip elektro-gitarları, takım elbiseleri, dansöz kıyafetlerini hangi bütçeyle getiriyorlar o zaman? Okul karşılamıyor sonuçta, müdürü hepimiz biliyoruz...
Sonra Ahmet diye bir karakter var bu filmlerinden birinde. Hani köylü olan... Bir tek bu mezun oluyor hani. İşte o filmde köy okuluna yardım malzemeleri götürürken bizim hababam, çocuklara çıplak kadın resimleri, sigara filan gönderiyorlar. Ahmet de sinirleniyor ve o ünlü tiradını atıyor. Şimdi bu insanlar köylünün halinden, hele hele 1970'lerin ikinci yarısında dahi anlamıyorlarsa bunlar zengin... Zaten kamp oluyor, hepsi gidiyor. Bir şey oluyor, hepsi katılıyor falan...
Yani ben anlamadım bunlar zenginse, neden yönetmen bize bunlar zengin diye gösteremiyor? Bunlar zengin değilse, bu kadar olanaklara nasıl kavuşuyorlar? Benim bunu bilmem lazım. Çünkü zenginse bu piç kuruları, bu veletler; sevmeyeceğim onları... Adam gözüyle bakmayacağım. Komikliklerine züppelik, esprilerine ukalalık diyeceğim. Bana bunu anlatın, bilmem lazım...
Fazla uzun oldu diğer notlara sadece değineceğim...
Ziraat Bankası sınavlarına İktisadi Aklın Eleştirisi ve Şirket adlı kitapları okuyarak hazırlanmam büyük hata diye düşünüyorum. Daha az süre çalışılmalı, bu yeterli olacaktır diyen bir kitapla; dünyayı şirketlerin yönettiğini anlatan bir diğer kitap bunlar. Banka sınavı için hiç uygun değil.
M. Çulhaoğlu'nun yazısı... İhtiyacımız olmayan şeyler ihtiyacımızmış gibi gösteriliyor diyor bir yerde... Tamam bu çok muhteşem bir tespit değil biliyoruz da; şimdi herkes yanındaki ilk üç cisime baksın. Ama kullanılabilir olan... Telefon, bilgisayar vesaire... Heh işte... Elimizde bulunan hiçbir model aslında ihtiyacımız olan değilmiş ya la! Bu kadar gerçek olduğunu söyleyince anlamıyorsun, uyandırayım...
Burhan Kuzu demiş ki burada koskoca başbakan, orada zavallı Obama! Bunu söyledikten sonra da AB ilerleme rapotunu çöpe attı... Kısacası tüm ideolojisini, siyasetini, geçmişini, geleceğini, olmayan beynini başbakanı yalayacağım diye çöpe attı... Yalnız akıl edemedi ki başbakanı da çöpe attı... Heee bunu nasıl anlar halkım? AB'ye bile kafa tuttu. Kafasını tuttu diyeceğim ayıp olacak... Susuyorum...
İlk defa insanlardan, ilişkilerinden, hayata karşı tutumlarından söz etmedim. Onları yargılamadım bir yazıda. Nasıl? Eleştirmedim... Haydi bakalım... Bundan sonra ne bok yerse yesin insanlar! Nasılsa hep haklılar, nasılsa haklı çıkmanın yolunu hep bulacaklar! Anaaammm! Dayanamadı yine namıssız, hayın...
Hoşçakalın...
Soğanları ince ince doğradım. Onları ateşte bir güzel öldürdüm. Domateslerin kabuğunu soyup ufak ufak kestim. Ölmüş soğanların içine attım. Domatesler suyunu salınca verdim zeytin ezmesini. Siyah renk baskın tabi, sos siyah oldu. Bu görüntü beni korkutmuş olacak ki, zeytine yakışacağını düşündüğüm kekikten ekledim bir tutam. Biraz tuz attım. Sonra çok mu ekşi olur lan bu böyle diyip 1 tane kesme şeker de attım ki kırılsın o tat. Sonra makarnamı ekledim... Karıştırdım. Tabağıma koydum... Size bir tavsiye, denemeyin... Bok gibi oldu... Çöpe döktüm...
Evet, gelelim şimdi asıl konulara. Aç kalmaktan daha asılı neyse onu da bilmiyorum ama not aldıklarıma geçiyorum işte. Hababam Sınıfı'na çok takıldım geçen. Çok izledik, güldük... Hala izleriz, hala güleriz. Ama oradaki çocuklar sanki halkın içindenmiş gibi yansıtılıyor ya hani biz öyle düşünüyoruz. Heh işte kazın ayağı öyle değil gibi geliyor bana. Bir kere özel lisede okuyor bu adamlar. Derseniz ki eskiden özel okulda okumak şimdiki kadar mali külfet getirmiyordu. Ort. harcanabilir gelir seviyesi yüksekti ve özel okullar şimdiki gibi yüksek bedeller talep etmiyordu. Çok inandırıcı olmazsınız. Özel Çamlıca Lisesi'nin ucuz olabileceği ise yetilerini kaybetmiş veya henüz yetilerini geliştirememiş öğretmenleri bünyesinde bulundurmasına bağlı olarak gerçekliğini koruyabilir sadece. Bu bir bakıma anlaşılır.
İyi de bu insanlar fakir demedik ki sen niye okulu ucuza kapatmaya çalışıyorsun diyebilirsiniz. Ama zengin de değiller dimi? Köyden tereyağ yollayan bir baba ne kadar zengin olabilir? Ayrıca hangi zengin, çocuğunu 27 yaşına kadar okutur? Sen gel şu işin başına geç, anlaşıldı senin okumaya niyetin yok demezler mi? Ya da okulun müdürüne para yedirip, şu çocuğu bi geçirin artık müdürüm vallahi bizde hal kalmadı! demezler mi? Zengin adam parasını sokağa dökmez... Bunlar olur...
Diyelim ki orta sınıf vatandaşlar bunlar. Ki bence gösterilen budur. Arkadaş 1 günde müsamere tertip edip elektro-gitarları, takım elbiseleri, dansöz kıyafetlerini hangi bütçeyle getiriyorlar o zaman? Okul karşılamıyor sonuçta, müdürü hepimiz biliyoruz...
Sonra Ahmet diye bir karakter var bu filmlerinden birinde. Hani köylü olan... Bir tek bu mezun oluyor hani. İşte o filmde köy okuluna yardım malzemeleri götürürken bizim hababam, çocuklara çıplak kadın resimleri, sigara filan gönderiyorlar. Ahmet de sinirleniyor ve o ünlü tiradını atıyor. Şimdi bu insanlar köylünün halinden, hele hele 1970'lerin ikinci yarısında dahi anlamıyorlarsa bunlar zengin... Zaten kamp oluyor, hepsi gidiyor. Bir şey oluyor, hepsi katılıyor falan...
Yani ben anlamadım bunlar zenginse, neden yönetmen bize bunlar zengin diye gösteremiyor? Bunlar zengin değilse, bu kadar olanaklara nasıl kavuşuyorlar? Benim bunu bilmem lazım. Çünkü zenginse bu piç kuruları, bu veletler; sevmeyeceğim onları... Adam gözüyle bakmayacağım. Komikliklerine züppelik, esprilerine ukalalık diyeceğim. Bana bunu anlatın, bilmem lazım...
Fazla uzun oldu diğer notlara sadece değineceğim...
Ziraat Bankası sınavlarına İktisadi Aklın Eleştirisi ve Şirket adlı kitapları okuyarak hazırlanmam büyük hata diye düşünüyorum. Daha az süre çalışılmalı, bu yeterli olacaktır diyen bir kitapla; dünyayı şirketlerin yönettiğini anlatan bir diğer kitap bunlar. Banka sınavı için hiç uygun değil.
M. Çulhaoğlu'nun yazısı... İhtiyacımız olmayan şeyler ihtiyacımızmış gibi gösteriliyor diyor bir yerde... Tamam bu çok muhteşem bir tespit değil biliyoruz da; şimdi herkes yanındaki ilk üç cisime baksın. Ama kullanılabilir olan... Telefon, bilgisayar vesaire... Heh işte... Elimizde bulunan hiçbir model aslında ihtiyacımız olan değilmiş ya la! Bu kadar gerçek olduğunu söyleyince anlamıyorsun, uyandırayım...
Burhan Kuzu demiş ki burada koskoca başbakan, orada zavallı Obama! Bunu söyledikten sonra da AB ilerleme rapotunu çöpe attı... Kısacası tüm ideolojisini, siyasetini, geçmişini, geleceğini, olmayan beynini başbakanı yalayacağım diye çöpe attı... Yalnız akıl edemedi ki başbakanı da çöpe attı... Heee bunu nasıl anlar halkım? AB'ye bile kafa tuttu. Kafasını tuttu diyeceğim ayıp olacak... Susuyorum...
İlk defa insanlardan, ilişkilerinden, hayata karşı tutumlarından söz etmedim. Onları yargılamadım bir yazıda. Nasıl? Eleştirmedim... Haydi bakalım... Bundan sonra ne bok yerse yesin insanlar! Nasılsa hep haklılar, nasılsa haklı çıkmanın yolunu hep bulacaklar! Anaaammm! Dayanamadı yine namıssız, hayın...
Hoşçakalın...