28 Ekim 2011

Başarılı

- Şarkılar, seni söyler, dillerde nağme adın!

- Astımdan çok çekmiş biri olarak söylüyorum ki; Van'ın astım ilacı ihtiyacının karşılanması halktan değil devletten beklenmelidir... O iş öyle basit değil yani. Siz nefes alamamak, alma imkanı varken alamamak, çektikçe havayı soluyamamak nedir bilemezsiniz. Ben bilirim. Batı'dan astım ilacı gelsin diye beklemek olmaz. Van'da ne kadar astım ilacına ihtiyaç varsa o kadar astım ilacını devlet Van'a yönlendirmelidir.

- Bunu ayrıştırarak söylemiyorum ama çocuğa bez bağlarsın, sütle bir türlü mama yaparsın ya da kat kat giyinirsin, korunursun. Olmadı sağlam bir yapıya girer, soğuğu atlatırsın ama nefes alamamak çok acayip bir şeydir a dostlar. Cam kenarlarında geçirdiğim günleri unutamam. 20 günde 6 kortizon iğne yediğimi de... Nefes alamıyorsun ya daha ötesi yok. Öyle burun tıkanıklığı gibi değil... Halledilsin şu mesele bir an önce...

- Enkazdan çıkan insana su verince, ödem oluşturuyormuş. Ve kalıcı hasara hatta ölümlere yol açabiliyormuş. Enkazdan çıkarılan iki çocuk bu yüzden mi öldü bilmiyorum ama bunlara dikkat edelim. Geçen gün arama-kurtarma ekibinden bir kadın enkaz altındaki insanla konuştuklarını, su verdiklerini ve kurtardıktan sonra yine su içirdiklerini söyledi. Bu işin profesyonelleri bile ne yaptıklarını bilmiyor gibi geliyor bana ki çok fena bir durum bu.

- 40 milyon tl deprem vergisi toplamış devlet. Tayyeap onları duble yol yapımında harcamış... Seçim dönemi geldiğinde enkaz altında kalıp, yaşamını yitiren veya sakatlanan insanlar, şu an yardıma muhtaç konumda bekleyen insanlar, unutulur. İki tane doğulu yurttaş çıkartılıp, iyi ki yollar yapıldı köyüme rahatça gidebiliyorum der. Devletin 1 haftadır gidemediği köylere... Haritadan silinen köylere... Oylar patlar, Tayyeap coşar!

- Bir işte başarılı olmak nedir? Ne kadardır. Sürekli yaptığın bir iş var. Ama bir iyi bir kötü olursan, başarılı değilsin. Genelde iyi olacaksın. Sürekliliği olacak yani o iyi durumun. Futbolcu mesela... Mesela Alex 10 maç iyi oynasın. 34 maçın 10'u. Başarılı sayılmaz... Aslında 10 tane çok başarılı maçı var adamın. Ama yetmez... Ya da başka meslek düşün... Sürekliliği yakalamak lazım. Sonra kendi alanını yaratman ve o alana hükmetmen lazım. Sonra onu koruman lazım. Birinin gelip sarsmasını engellemen lazım. Artık burası benim dersen de olmaz. Yine genel olarak doğru kararlar alman lazım. İş yerine(alanına) sahip çıkman lazım. Orayı, yaşamın diğer alanlarıyla karıştırmaman lazım. Orayı hayata ya da hayatı oraya katmaman lazım. Hayatta yaptığın ya da yapacağın tüm hataları ya da olağan dışı güzellikleri iş yerinin dışında bırakman lazım. Oranın iş yeri olduğunu unutmaman lazım. Otorite lazım, hiyerarşi lazım... "Burada iş yapılıyor"u göstermen ve yerleştirmen lazım... Önce kendine yapman lazım hem de bunları... Yanındakilere iş arkadaşı gözüyle bakman lazım. İş yerini koruma hadisesini tüm çalışanlarla ortak bir tavır takınarak gerçekleştirmek lazım...

- Sonuç: Benim başarılı olma ihtimalim yok. Zaten yaş 24 hiçbir başarım yok. İşi, gücü, öğrenciliği geçtim; hayatın diğer alanlarında da elde edebildiğim bir şey yok. Saklayabildiğim, koruyabildiğim, sahip çıkabildiğim bir şey de yok... Bunun sonucu da çok açık. Ben diye biri yok...

- Spor programlarını sunan kadınlarda aradıkları tek özellik bacak güzelliği sanırım. Meme, göz, burun falan demiyorum bakın. Bacak güzelse, şeffaf bir masaya oturtuyorlar, bacak bacak üstüne attırıyorlar... Belli bir yere kadar görünüyor o bacaklar... Ne konuştuğunun önemi yok. Zaten konuşmuyorlar. Şurdan şu twit gelmiş ehi ehi yapıyorlar... Olay bitiyor... Tabi yapımcılar erkek. Biliyorlar erkeğin bir bacaktan nerelere kadar gidebileceklerini. İzlenilmek için dayıyorlar ekrana bacakları. Anladık burasını da; kadınlar kendilerini izleyen insanların sadece bacaklarına bakıyor olma ihtimalinden rahatsız olmuyorlar mı? Model ol, manken ol, sahilde ol de ki ben ne yapayım? Ama diyemiyor musun ben bugün bacak göstermiyim diye! Diyemiyorsun, ekmek parası! Fırın kurdunuz hala ekmek parası diyorsunuz!

- Ablamın evleneceği adam, onu sevmediğimi düşünüyormuş. İyi de ben kimseyi sevmiyorum ki doğru düzgün. Saymaya kalksam 4-5'i geçmez. Aileyi geç! Sayayım... 1,2... 2'ymiş lan! Buçukları da hesaba katalım. 3 tane de buçuk var. Toplam 3.5... Zorlarsam akşama 5 olur!

- Turk max'ta kadın bilekliğini tanımlarken keyifli ve eğlenceli sıfatlarını kullandı. Eğlenceli bileklik ne lan? Benim bilekliğim de çok akıllı. Rengi falan soldu çok uslu. Çok sadık. Hiç çıkmıyor bileğimden. D. günü hediyesiydi sen düşün. 3 ay geçmiş bir kere terketmemiş beni... Ayrıca bir şakalar bir şakalar... Çok bombastik!

- Ahmet Kaya'nın doğum günüymüş... Şarkısıyla veda edelim: http://fizy.com/#s/1ahsys

Bunu da dinlemek iyi olacaktır: http://fizy.com/#s/1agyqe

Olmasaydı sonumuz böyle diyebilirsiniz ama nereden bileceksiniz?










25 Ekim 2011

Karanlık

- Bu İçişleri Bakanı neyin kafasını yaşıyor? Yardımlar yeterli diyor ee hala ulaşılamayan bir sürü köy varmış o nasıl olcak? Millet yardımları yağmalamak zorunda kalıyor. Kime yetiyor yardımlar? Atalay'a yetmiş herhalde ama insanların hala yardıma ihtiyaçları olduğu açık...

- Van Valisi de Belediye Başkanı'nın ortak hareket edelim teklifini geri çevirmiş. Belediye başkanı BDP'li diye sanırım bu ahmakça tavır... Bir Vanlı ilk gün canlı yayınlanan bir programda tüm Türkiye'nin duyduğu bir cümle sarfetmişti ya hani. Nerde bu a.... k.... valisi? diye sormuştu. İlk iki kelimeyi atmak ister, sonuna da ünlem koymak ister bu gönül...

- Neyse efendim...

- Seks objesi olarak görülmek istenmeyen kadın mutlaka ki seksi oluyor. Zaten o yüzden bu sorunun muhattabı oluyor. Ama bence tüm kadınlar biraz seks objesi olarak görünmek istiyorlar. Çünkü onlar da biliyorlar ki erkek için çirkin kadın ve seks objesi olan kadın diye iki kavram var. Güzel kadın diye bir şey yok. Güzel kadınla sevişmeyi hayal etmeyecek bir erkek yok... E günümüzde güzel olmaya çalışmayan bir kadın da yok. Hatta güzelliğine erişmeden evden çıkan kadın da yok... Sür, sürüştür. Ayna önünde bir 10-15 dakika... E oldun seks objesi! Sen güzel kadın oldum sanıyorsun ama olduğun bu... En azından bunu değerlendirecek kişiler açısından...

- Van'a yardım etmek için kolileri taşıyordum. Biri de çıkıp biz de sana yardım edelim demedi. Ev ile kargo şirketinin arasını kaç tane koli varsa o kadar gidip geldim... Herkes eline sağlık dedi, koliyi nerden buldun dedi ama kimse dur yardım edelim demedi... Hayır yine terledim olan o oldu. Yine duş, bişeyler... Zaman geçiyor ve ben hep bir şekilde terleyip duş almak zorunda kalıyorum. Vallahi yeter!

- Sakalsız iğrencim. Aslında sakalla da iğrencim ama sakalsız böyle ne biliyim, yüzüme bakılmaz yani o derece... Ben aynaya bakamıyorum, kendimden tiksiniyorum...

- Sigara içme oranı artınca, nefesteki hırıltı da artıyor. Kendimden biliyorum... Ama yapacak bir şey yok. Dertliyim, içiyorum... Saçlarım da bir gecede beyazlayabilir, çok korkuyorum...

- İyilik yok. Kötülük çok. Karşılıksız iyilik yapamayacağın için yapacağın iyilik de bir anlamda kötülük. Ya da sen denesen bile öyle düşünüleceği için ya iyilik yapamıyosun ya da kötülük yapıyormuşsun gibi oluyor. Yok arkadaş, ben iyiyim, iyiliğini düşünüyorum desen de inandıramazsın. Bir de senden gelecek hayır ...... diyenler oluyor. Ya hayır bu, bırak nerden geliyorsa gelsin. Borçlu değilsin merak etme, yazmıyorum bir yere. Sadece birilerinin hayatı güzelleşebiliyorsa güzelleşsin derdindeyim. Yok arkadaş. Sen güzelleştireceğine, çirkin kalsın diyor adam. Ben o kadar çirkin miyim?

- E ben kime gideceğim başım sıkışınca. Var mı öyle birisi? Hayır ben gelirim de kabul eder misin beni? Edersin belki... Ben niye sana gelemiyorum o zaman? Ya da senin başın sıkışıksa benim sana gelmemi engelliyorsun. Cidden anlamıyorum... Kullan ya beni, sömür...

- "Replikas" - "Bahar" şarkısı... Gel kör et, beni bile bile!

- Her acı bir şey öğretiyor, bazıları da böyle anlamsız yazılar yazdırıyor işte...

- Çadırlar yeterli diyorlar, yalan! Keşke köylere ulaşabilse destekler ama yılmak yok... Dayanışalım... İleride bizim başımıza gelebilir diye değil... Birilerinin hayatı güzelleşebilir diye...

- Her yer karanlık bu ara! Kimse yok... İçimiz yalnız... Nefes hırıltılı. Bekliyor başımda bir ......

Kovuyorum, gitmiyor... Sigaramı yakıyorum, bitene kadar devam... Sigaramın ucunda bir ışık ve çıkan duman... Yaşıyorum... Sigara içtikçe... İçimi hissettiren, ışık veren, koku veren hiçbir şey yok başka. İyi ki varsın bu aralar sigara! Sigara bünyeye yararlıdır!

Zamlar da g........ girsin...

18 Ekim 2011

Bak gökyüzüne!

Yazı yok bu sefer, sadece aşağıdaki şarkı var... Bas pedalı, bak gökyüzüne!


09 Ekim 2011

Televizyon'a Çıkmak

Hani bir abi vardı "herkes, bir gün 15 dakikalığına da olsa meşhur olacak" diyordu. Sanırım teknolojinin geldiği noktanın, sistemle olan ilişkisini açıklamak ya da bu ilişkinin sonucunu ortaya çıkarmak adına böyle bir şey söylüyordu. Ben bile çıkıp, canlı yayınlanan bir programda 45 dakika boyunca yer aldıysam ve üstüne üstük "konuk" sıfatını elde ettiysem; bu abi haklıdır. Andy Warhol muydu bu abi? Neyse...

Şimdi ben meşhur olmadım elbette. Niye olayım bir canlı yayın konuğu oldum diye? Ama işte ışıklar, stüdyo falan değişik bir ortam. Orada meşhur olmuş gibi davranmanız lazım. Sırtınızı yaslamanız lazım oturduğunuz koltuğa. Normalde, ben içimden geldiği gibi davransam yani hiç tanımadığım insanlarla konuşmaya başlasam o kadar rahat görünemem. Rahat olduğumu söylemiyorum ama rahat görünmek zorunda hissediyor insan kendini...

Bana soru soruyorlar ve benim cevaplarımı merak ediyorlar. En azından öyle görünüyorlar. Bu çok acayip bir şey. Ve televizyonda en azından yüzlerce insan da ne diyecek bakalım bu mallar? şeklinde bizleri izliyor. Bunu da biliyorsun...

Ve ben kendimi izledim sonra. Televizyon 5 kilo koyuyor diyorlar ya doğru. :) Şaka şaka. Zaten hayvan bir insanım. Ama işte traş olmasaymışım daha iyiymiş. Yanaklar pörtlemiş ekranda. Bir de nasıl ahkam kesiyorum. Bana git nizami ölçülerde bir sahada iki tur at deseler dilim götüme kaçar ama orada şu şöyle, bu böyle diyorum...

Bir de "falan" kelimesini azaltmaya çalıştığım günden beri "bilmemne" kelimesine olan düşkünlüğümün arttığını biliyordum. Lakin programda 2-3 yerde "bilmemne" dediğimi görünce onu da bırakasım geldi. Üşeniyorum, örnekleri çoğaltmaya ve "falan" ya da "bilmemne" gibi kelimelere sarılıyorum. Çok yanlış...

Sürekli bir tebessüm var suratımda. Ve aşikar olan bir şey de bana gülmek yakışmıyor. Mal gibi görünüyorum gülünce. Ve ortada gülecek bir şey de yok. Niye gülüyorsam? Heyecandan sanırım...

Son söz de göz ve göz altlarıma... Morlar... Bitikler... Yanaklar bembeyaz, göz çevresi mor... Hani şişman olmasam yasaklı maddeler kullanıyor intibası yaratabilir ama öyle de değil... Belli ki uykusuzluk... Üstüne sağ gözümün kızarması da binince iyi pislik bir şeymiş gibi göründüm. Vallaha temizim...

Her şeye rağmen eğlenmişiz programda. Keyifli geçmiş. Sunucular da bizden sıkılmamış. Zaten program sonrasında da memnuniyetlerini ifade etmişlerdi... Sağolsunlar. Özellikle Şeyda Hanım'ın güzel konukseverliği şahsımı çok rahatlattı. Teşekkür ederim kendi adıma...

Meşhur oldum ben! Ona göre davranın!... Son iki yazı birer şarkıyla bitmişti, bu da öyle olsun...