25 Temmuz 2010

yalnızlık

merhaba,

şimdi çok şey var aklımda ama bir düzene oturtmuş değilim. çok şey söyleyesim var ama biliyorum ki beceremicem. çok şeyi unutcam, meselenin özünü kaçırcam. yine de başlıyorum bir yerden.

arkadaş bu ne yalnızlık! bu ne yozlaşma! bu ne çürüme! öyle cinsellik bilmemne üzerine ahkam kesecek değilim. o konudaki fikirlerim net! sovyetler dağılmaya yakınken başlar kadının pazarlanması. ondan önce kadın güzellikken ve bakılması, beğenilmesi mühimken; ondan sonra kadın seks unsuru olur ve elde edilmesi, beraber olunması önem taşır. tüketimin başlangıcı. çünkü bütün bunlar olurken de kadının toplum hayatındaki özgürlüğü pazarlanır ve kadının erkekleşmesi istenir. kısacası insanlar birbirlerini tükettikleri için geri kalan her şey kendiliğinden tüketilmek için var olan objeler olarak var olurlar. (bunu değiştirebilecek olanlar ise kadınlardır bu arada) insanlar tüketim malıyken ve tükettiği kadarıyla varken ve böyle mutlu olmaya alışıyorken diğer objelerden paylaşım alanları yaratmak imkansız. ben götümü yırtıyorum o ayrı. yalnızlığım buradan ileri geliyor o da başka bir mevzu. ama öteki türlü çok insanlı, eşli, arkadaşlı olmaktansa böyle yalnız kalmak şimdilik daha iyi... "başkaları cehennemdir" ancak sartre söylediği zaman söylenebilirdi belki de.

yapmıcaz dedik ama ahkamı kestik. her neyse. oyunlardan bahsetcem. umarım unutmam ama üstteki paragraf bana kitapların önemini hatırlattı.kitap tek yanımız. paylaşım alanı olarak. yani okuruz, tartışırız, tavsiye ederiz, hayatımıza katarız ve başkalarının hayatlarını değerlendirmede ufkumuzu açarız. kitap mühim. kaç kişi okuyor? kaç kişi okuduğunu paylaşıyor? kaç kişi okuduğundan kendine bir şeyler çıkarıyor? kaç kişi okuduğunu anlıyor? kaç kişi samimi? offf.. yine de en kalabalık yalnızlıktır kitap okumak.

kitap gibi insanlar vardır bir de. yalnızlık bile paylaşılır... oku oku bitmesin istersin ama biter!.. her kitap biter... bazen de kitap bitmez, okunacak sayfaları vardır fakat kitap kaybolmayı tercih eder. akıl kalır... yenisini almak da istemez insan ama bulamazsa da alır. ne yapsın?

kitabı tüketme bari be pis sistematik! ona bari alışma. kitabı türet. biraz insan ol!

dedim işte. aklımda oyunlarla ilgili konuşmak varken neler anlattık? neyse. geçiyorum oyunlara. sokak oyunları vardı eskiden. işte kuka oynardık, simit oynardık. kızlar seksek oynardı, ip atlardı. saklambaç bilmemne... sokağa çıkınca eğlenirdik. arkadaşlarımız vardı. bisiklete binerdik. futbol. mahalle maçları, mahalle içi dayanışmanın en üst noktası...şimdi her yer bina, araba... yücesporun toprak sahası bile boş. biz orada bir maç bitsin de sahaya girebilelim diye sıra beklerdik. öyle bütün sahada da tek maç oynanmazdı. 3-5 maç birden oynanırdı aynı anda. yücespor yöneticileri ışıklandırmaları bile açardı bazen mahallenin çocukları oynasın diye. şimdi bir bölümü otopark, gerisi tarla...

sokak diye bir şey kalmadı. çok üzülüyorum ya. böyle bir çocuğun topu kaçsın da benim ayağıma gelsin de ona orada bir futbol şov yapayım istiyorum ama yok. ip atlayan kız atlayamasın düşsün de onu kollarından tutup kaldırayım istiyorum o da yok. kuka oynayan görsem evlatlık alırım o derece.

hadi sokakları geçtim ev oyunları ne oldu? tombalası, okeyi bilmemnesi kalmadı. tabu var allahtan. gençler kim daha salak diye eğleniyorlar? basit oyun; oynaması zevkli, kimseyi aşağılamayan ve şans üzerine kuruludur. adı gibi oyundur. lakin işte tabudur, trivial pursuittir, monopolydir bu tip oyunlar aklı devreye sokar. matematiksel zekayı, pratik zekayı, kelime dağarcığını, bilgi seviyesini, hafızayı zorlar. işte bu karşıdaki ezmek üzerine eğlence yaratmak bu sistemin getirdiği bir şey olarak var ya hani. peki tamam anladık. ben de oynuyorum. eğleniyorum. ahhhah bilemedi mal da diyorum içimden, çünkü onlar da içlerinden bana diyorlar ama basit oyunlarımıza ne oldu? ulan bir arkadaş da gelip hadi tombala oynayalım desin! oynayak derse daha çok severim onu.

niye böyle oldu ya? niye bu kadar karşı koyamaz olduk? niye bu kadar güçsüzleştik? tamam! dünya tarihi milattan sonra 1970 yılına kadar yaşadığı ilerlemeden daha fazlasını son 40 yılda; o son 40 yılın son 15 yılında da önceki 25 yıldan daha fazlasını yaşadı. bunlar gerçek. teknoloji inanılmaz hızlı gelişiyor ve tüketmek esas olan. tamam, tüketelim. tükettiklerimiz yok olacaklarını biliyorlar. insanlar, oyunlar, kitaplar, diziler. peki benim suçum ne? tombalanın suçu ne? biz basit varlıklarız. tüketmeyin bizi!

çok anlatamadım. ama daha fazla zorlamıcam. bir de bu teknolojik otobüslerden canım sıkıldı. datça'ya gitmek için bilet aldım. işte bilet alırken otobüsün özelliklerine falan baktım. uu işte şusu var busu var. ne süper! buradan alalım. niye? çünkü tüketmeye yönelmişim ben de! neyse efendim sonra düşündüm ki. sağındaki solundaki ile iletişim kurma diye 15 saatlik yolu sadece kendinle geçir diye koltuğuna her şeyi koymuşlar. laptop, telefon, usb takıl işte. iletişim sanattır. tek yolu da msn, twitter, facebooktur. off yaa! neyin devrimi arkadaş? devrim artık siyasi bir şey değil. sosyal bir şey de değil. devrim teknolojik bir şey! ve kimse onun kadar hızlı değil ve kimse onun kadar çabuk ulaşmıyor küçük insana.

sevgilisiz yaşama. aldat, terket... ağla. geri dön. sonra yine barış. ayrıl. ağla. alkol, uyuşturucu. yeni birisi... ağla. terket, aldat, ayrıl... ağla... msn, ağla.... twitter. geri dön, facebook. barış. facebook, aldat. oyun oyna. tüket, içki iç, ayrıl.. ağla.... yeni birisi... yalnızken bir hiçsin. kendini bile tüketmişsin. o zaman siyasi bir tavır olamaz devrim... önce ahlaki sonra teknolojik bir devrim planlıyorum.

yeni devrim metodumla ilgili temelleri, açıklamaları ve yöntemleri ileriki yazılarımda aktaracağım. bir daha görüşünceye dek esen kalın. "die falscher" yani "kalpazanlar"ı izleyin. oyuncu olarak karl markovics'e(karakterin adı sally yani solomon sosowitsch) karakter olarak burger'e(oyuncunun adı august diehl) hayran kalacaksınız. kalmazsanız siz bilirsiniz...

13 Temmuz 2010

bak sen!

- erkek diyince canlandırdığımız şeyler var kafamızda. hemen hemen herkesin. "erkek gibi ol!" yani ki cesur ol, mert ol, dürüst ol, güçlü ol. vur, kır, parçala bu maçı kazan! tamam. hayvanlar alemi ve insanlık tarihine bakınca bu atıflardan gocunmak anlamsız. hepimiz bu erdemli sıfatlara nail olmaya çalışıyoruz. (erdem, sıfat ve naili aynı cümlede gördükten sonra, gerisini okumazdım ben olsaydım) yapıyoruz veya yapamıyoruz. ona göre tercih ediliyoruz ya da tercih ediyoruz.

- peki ya kadın? kadınlar? kadın diyince benim aklıma samimiyet geliyor. şöyle bir samimiyet. kadın, duygu insanı! anaçlık, bakıcılık, koruyuculuk, sahip çıkıcılık, yaratma - yaşatmacılık. bu kadar duygularıyla var olan bir varlık samimiyet yönünden ileri bir düzeyde olmalıdır. erkek aklını kullanmak zorunda kaldığı için samimiyetini kaybedebilir ama kadının samimiyetini kaybetmesi bana erkekleşmesi gibi geliyor. kadının erkekleşmesi de sisteme eklemlenmesi gibi geliyor. işte iyice tiksiniyorum ben o kadından.

- şu ana kadar ne yazdım, ne anlattım bilmiyorum. ama anladıysan, üzerine konuşmalıyız...

- yine evcilik oyunu adlı programla ilgili bir şey söyleyeceğim. şimdi biliyoruz ki karakterler yalan. ama en yalanı da sertaç denen adam. kameraları ve dünyayı yakmaktan söz ediyor. kimsin lan sen tarrağam?

- raid kokusuz sineksavar aslında kokusuz değil!!! ben alıyorum yani kokuyu. kokulusuna göre elbette idare eder ama kokusuz demenin de alemi yok. ayrıca niye kokusuz? ne koyuyorsun ki içine?

- benim de artık bir t-shirt'üm var! hemi de almanya!!!

- datça'ya gidicez, iki bira açıcaz. datça'ya gidip, iki bira açıp naaapıcaz? tatil.

- çok haketmiyorum bu tatil olgusunu ama denizi de seviyorum. fırsatları kaçırmıyorum. böyle ibne gibin, puşt gibin bir şeyim sanırsam...

- çok yalan söylüyorum bazen. umarım geçer...

- iyi niyetimden şüphem yok!

- ferahevler'den çıkıp, tarabya, istinye, yeniköy, hisar vesaire yürümek... emirgan koruyu gezmek. 9'da yürümeye başlayıp 6-7 saat devam ettirmek. hem de 0 uykuyla geçirilmiş bir gece sonrası. hem de dertlerin en büyüğünü taşıyarak. işte istanbul, işte sahil. bu yüzden hala yaşanılabilir buralar...

- koca göt hiç cazip değil. büyük olmayan ama haddinden fazla hareketli yani sıkı olmayan memeler de öyle. bi çeki düzen ver kendine allasen!

- bu kadar. yorum yap!

09 Temmuz 2010

geri dönüşüm

- blogum vardı benim.bir zamanlar götüm kalkmış olmalı. neyse, geri dönüş yapalım...

- ğ harfinin gerekli olmadığı konusunda net fikirlere sahibim artık. g ya da y harfleri ğ kullanılan yerlerin açığını kapayabilir bence. yogurt demek koymaz bana. zaten y harfi ğ'nin okunuşunda önemli bir yer kaplar. "değinmek" yazarız, "deyinmek" okuruz. bence ğ kaldırılsın.

- scrabble'da 8 puan kendisi. oyunda kalsın... iyi puan kazandırıyor.

- yazılar 2 kişiye gidiyordu. artık 1'e düştü. belki birileri blogu keşfeder. ne bileyim?

- "ama hepsi yalan diye basit bir cümle, bu kadar çok şey anlatabilir mi gerçekten? yoksa ben kafayı mı yedim?

- evcilik oyunu programındaki hakan isimli insan yemek yerken ağzını kapatmayarak ayıp ediyor bence.

- referanduma hayır diyeceğim! sen de öyle de! 12 eylül anayasası önüme gelse ona da hayır derdim. başka herhangi bir anayasa önüme gelince de hayır diyeceğim. ben anayasalara hayır diyen biriyim. anayasasızlığa evet!

- dönüm noktasındayım ey halk! döndürmeyin beni. başka biri olacağım artık, sanırım daha iyi. geçmişe değil, geleceğe takılı kalıcam. en azından şimdilik öyle düşünüyorum.

- bum bum bum karı getti! diyor dimi o adam? ayrılık acı vermiş...

- domateslerin kabuğunu soy, kesme. ez... püre yap. üzerine kırmızı biberi julien biçimde doğra. sarı biberi de öyle yap! yeşil biberi de. soğanları büyük büyük doğra, kavur. yine julien kestiğin tavuk göğüslerini at. onlar hafiften kızarınca üstüne domates ve biberleri at. pişsinler. kısık ateşte, fazlaca. üstüne köriyi ve acı sos'u koy. tuzu koy. sonra makarnayı haşla. çubuk makarna. kırmadan. piştikten sonra koy derin bir kaba. üstüne tavuklu sosu dök. karıştır. iyice yedir. en son tabağı fesleğenle süsle. yoksa taze nane. taze kekik de varsa süper olur. faklı lezzet istiyorsan eğer, makarna içine hiç girişme. acı sos ve baharatları çıkar. bal koy. sen beni dinle! afiyet olsun.

- artık burdayız esin. bakalım başka birileri keşfedecek mi?

- hoşçakal.