24 Aralık 2011

Acı!

Şimdi ben öyle "her son, yeni bir başlangıçtır" kafasında bir insan değilim lakin Mevlana çok acayip bir söz söylemiş bu hususta onu yazacağım. Ama sonra. Unutmayayım diye belirttim.

Ben acı çekmeyi kutsayan biri olarak; acı çekmenin insanları ehlileştirdiğini, olgunlaştırdığını ve doğruya yönlendirdiğini düşünüyorum. Acı çekmeyenlerin çürüdüğünü, basitleştiğini ve normal insana göre daha fazla hatalar yaparak hayatını devam ettireceğini de...

Ama burdan kastım, acı çekerek, çevreden saygı dilenen; kendi acısından bile rant kazanmaya çalışan bitikler değil. Ahh canııımmm denilen bir acı çekene saygı duymuyorum kısacası. Acı, tek kişiliktir. Kimsenin anlamasına ve hatta bilmesine gerek yoktur. Bilenlerin ya da duyanların üstten yaptıkları yorumlar(sözde kendini sizin yerinize koyarak) da can sıkıcıdır.

Ve bence bu tek kişilik acı, çekilmesi gerekendir. Olmadığı takdirde, uyuşmaya yol açar ve bundan sonra yaşanan sadece acı değil diğer bütün hisler de gerçekliğini yitirir. İstenilen bu mudur? Elbette. Böyle insanlar çok mudur? Şüphesiz... Acısıyla acınacak duruma düşmek isteyen veya acı çekmemek için yaşayan... İşte bu insanlar; benden uzak olsunlar. Ben farkedemiyorsam da söyleyin, ben böyleyim diyim ve gidin! Tamam?

Ne kadar hissedersen, o kadardır! Kıyaslama hadisesi var bir de. Ne acılar var? Evet var da ne aşklar, ne sevdalar, ne sevişmeler, ne gülüşmeler, ne espriler, ne huzur dolu anlar falan da var! Hiçbir şey hissetmeyelim o zaman. Kendi olumlu hissini, dünyanın en önemli hissi gibi satıp, olumluyorsun da benim acımı niye diğerleriyle kıyaslayıp, gerçekçi bulmuyorsun şebelek?

Sinirlendim. Neyse efendim. Yorum yapılmasın. Acılar da anlatılmasın. Zaten sen acını anlatırsın, gider o anlattığın başkasına anlatır. Acın katlanır. Acıyan çoğalır. Hayır, sen sallamazsın da o seni, sözde çok salladığı için yorar da yorar, sıkar da sıkar... Canım benim ya ne kadar da iyi niyetli!

Ama o senin arkadaşın! Ya ben arkadaş da istemiyorum, anlaşalım! Benim arkadaşım olmasın. Benim de arkadaşım olmasın yahu. Sen git arkadaşlarınla hoş beş yap. Ben benle kalayım, olmaz mı?

Aşağıla, hor gör, ez, büz, acı ne bok yersen ye! Ama sen bu hissiyatları benle paylaştığında ben "aa dur lan ben kötü durumdayım, buradan çıkmam lazım" demiyorum ki. Kötü hissediyorsam kötü durumda olurum. İnsan böyle bir varlık. İnsanlığını unuttuğun için sen kötü hisset asıl kendini, pislik!

Sinirimin önüne geçemiyorum... Niye acaba? Neyse...

Acı çekmediği halde, acı çekiyormuş gibi davranan canlar... Siz de bambaşkasınız. En fenasısınız. Hiçbir şey tarafından terkedilmek istemiyorsunuz. Acınız gerçek olacak diye korkuyorsunuz... Korkmayın, acımayacak...

Ne dicektim ben? Mevlana'ya girmeden önce başka bir şey diyecektim...

Neyse işte... Son, sondur. Son diyebiliyorsan bir şeye öncesi senin için değerlidir. Değerliyse, o son senin canını acıtmalıdır. Hayır canın acımıyorsa; evveliyatını nereye attın? Evveliyat mı? Uuu beybi!

Geçiyorum Mevlana'ya. Öyle tasavvufa falan merak saldığım yok. Şu sıra bir şeye merak salacak kadar param yok. Canım kapitalizm... Bir arkadaştan duydum. Demiş ki Mevlana; bebek, anne karnında da 9 ay canlı bir halde duruyor. Sen onun anne rahminden çıkmasıyla birlikte yeni bir hayata başladığını düşünüyorsun. Oysa onun anne karnındaki hayatı son buluyor...

Anladınız mı bebekler doğarken niye ağlıyor?

Eyyorlamam bu kadar, hadi hayırlı işler!

Acı çekmek özgürlükse; özgürüz ikimiz de! "Yangın Var" filmiyle, tekrar gündemimde... Hoş film...

Bu saçma yazıdan dolayı, acımayın bana tamam? Seviyorum sizi... Kaç kişisiniz lan siz acaba? 2 garanti de her neyse. Sonuçta sevgili insanlarsınız, canlarım... Görüşelim bir ara... 


20 Aralık 2011

Katil!

Alan ile hacim arasındaki fark bir boyut kadar ya hani! İşte aslında hacim daha büyük ya hesapta. m kare, m küp işte... Öyle düşün. I ıh öyle değil. Ben bu akşam buldum. Alan olarak çok yer kaplayan bazı şeyleri üst üste koyup, bir kutuya ya da çöp tenekesine ya da dolabın içine ya da cebe doldurduğunuzda anlıyorsunuz ki aslında o hacimdeki bir şey, o kadar alan kaplamıyor. Anlamadı kimse... Diyorum ki yani, alan mühim değil! Hacmi mühim... Hacmi de küçültmek, kaldırmakla başlıyor. Kaldır, yok et, üst üste koy görünmez bir yere at... Tamamdır...

Consume, obey, die! Haydi hemen kay!

Çorap reklamı çok erotik olmuş. Gerek yok. Tamam yani kadın bacağı güzel bir uzuv da o kadar güzel kadının, o kadar güzel bacağını görünce insan aklın tellerini yitirdiği için; gerekli etkiyi yapmıyor. Kız arkadaşa git bir çorap giy gel demek de mantıklı değil. Çünkü erkek, kız arkadaşının hiçbir şey giymemesini ister kendi yanında...

Donun bende! diyordu bir filmde kötü karakterlerden biri, tuzağına düşürdüğü kıza. Tehdite bak! Çok etkili...

Müzik dünyası hep bir fenomen pompalıyor ya çok hoş. Bir ara Cem Adrian'dı. Sevmeyen yoktu. Şimdi de Halil Sezai var. Normalde Sezai isimli ya da soyisimli bir insanla alay edersin. Ama bu Sezai'yle hem de Halil Sezai'yle edemezsin! Gözyaşlarıyla boğar hayranları...

Twitter'da beni Eva Maya takip etmeye başladı. Neyimi takip ettiğini bilmiyorum? Benim onu takip etmem lazım normal şartlarda...

Şirin mi Sedef mi derseniz Sedef ile ömür geçer ama Şirin ile birkaç günüm geçmeden değil derim... Leyla ile Mecnun!

Behzat Ç. kadar içsem bırak katili bulmayı, kendimi bulamam. Orası biraz fazla inandırıcılıktan uzak. Adam kahvaltıda bira içiyor, merkezde votka, dışarda kanyak, akşama rakı, gece yatmadan önce bira cila yapıyor. Hayır yani karıştırmasa tamam da karıştırıyor. Anti-depresan hapları da çakıyor. Ben o kadar içsem ya cinayet olurum ya katil!

Öldürmeyen katiller de candır. Hayat onlara şans vermiştir, onlar da öldürmüştür. Herkes öldürmek ister! Birileri öldürür. Birileri de bin defa ölüp de dirilememekmiş diye şarkı söyler...

Kan mı aksın, yaş mı? Kan aksın tabii ki...Acıyı hissetmek önemli. Uyuşunca olmuyor... Karanlıklaşıyor...

Yılbaşının sonrasına iki tane final koyan İ.Ü.'nün güzel idarecileri. Çok iyi düşünmüşsünüz...

Montumun iç cebine, ablamın hediyesi mataramı yerleştirip, sahil boyu yürümeyi başardım nihayet. Hoş mataranın içi çok dolu değildi ama o da olacak...

En güzeli sabah kalkar kalkmaz, camı acıp sigara içmek. O ağız nasıl pis oluyor öyle geceden de kalma... Sonra bir fırçalıyorsun dişleri... O ferahlık da normal bir ferahlık değil, benden söylemesi...

Bir sürü posteri söküp attım. Şimdi duvarda saçma bir boya ve bir o kadar gereksiz el izi ve çeşitli izler. Cumartesi boyayınca çok değişik bir dünyaya başlayacağımı zannediyorum ama göreceğiz...

Her şeyin ilacı doğada...

Hadi gittim...



14 Aralık 2011

Atıf

Bu şarkıyı hep sevdiydim de sözleri de bir hayatı anlatır cinstenmiş. Sözlerin dediği ile şarkının yazılıyor olması çelişse de hayatın bu çelişki üzerinde devam etmesiymiş mesele de... Ehheh! Hade len! Biramı verin, sigaramı yakın, dağılın...

İzleyin ve dinleyin aşağıyı...


Sözleri de ekleyelim, zaten sözlerine atıf yapmıştık. Atıf ne be? Atıf, gel oğlum! Aaaatıf diye okumak lazım...

"Because Of You"


I will not make the same mistakes that you did
I will not let myself
Cause my heart so much misery
I will not break the way you did,
You fell so hard
I've learned the hard way
To never let it get that far

Because of you
I never stray too far from the sidewalk
Because of you
I learned to play on the safe side so I don't get hurt
Because of you
I find it hard to trust not only me, but everyone around me
Because of you
I am afraid

I lose my way
And it's not too long before you point it out
I cannot cry
Because I know that's weakness in your eyes
I'm forced to fake
A smile, a laugh everyday of my life
My heart can't possibly break
When it wasn't even whole to start with

Because of you
I never stray too far from the sidewalk
Because of you
I learned to play on the safe side so I don't get hurt
Because of you
I find it hard to trust not only me, but everyone around me
Because of you
I am afraid

I watched you die
I heard you cry every night in your sleep
I was so young
You should have known better than to lean on me
You never thought of anyone else
You just saw your pain
And now I cry in the middle of the night
For the same damn thing

Because of you
I never stray too far from the sidewalk
Because of you
I learned to play on the safe side so I don't get hurt
Because of you
I try my hardest just to forget everything
Because of you
I don't know how to let anyone else in
Because of you
I'm ashamed of my life because it's empty
Because of you
I am afraid

Because of you
Because of you

08 Aralık 2011

El Fatiha!

Bir basketbol blogu da kurunca işler zorlaştı ve buraya yazmaya vakit kalmadı. Üstüne 10 gündür geçmeyen bir hastalık da vuku buldu, hiç hal kalmadı. Şimdi buradan beni takip eden birlerce(rakamla 1) arkadaşımı(sanıyorum 2 kişisiniz, siz de bazen bakıyorsunuz...) selamlayarak bir şeyler yazmaya devam edelim.

Bu arada, siz o 2 kişi, ismi S ile başlayan iki insan, siz de gelen maillerden takip ediyorsunuz biliyorum ve son dönemde burada yayınlanan yazıları bir anlamsız buluyorsunuz. Uyandırayım sizi, video falan koyuyoruz son dönemde, onlar öyle mailde görükmüyor. Bloga girin, okuyun, videoları da izleyin... Kötü şeyler koymuyoruz... Hayret bi şey!

Sosyal medya çok acayipmiş. Sosya olmayan medya nasıl oluyor acaba? Tv mesela, kendi kendine mi açılıp kapanıyor. Kimse izlemiyor falan. Düşünsene tv kendi kendine takılıyor evde. Evden çıkmıyor. Açıyor birasını içiyor falan. Dertli böyle. Yazık televizyona...

Kapitalizmin yarattığı sosyallik de güzel... İnsan olacaksan, sosyal olacaksın. Sosyal olacaksan, para harcayacaksın. Para harcayaksan, mutlaka ki kendini eğlendireceksin. Kendini eğlendireceksen, mutlaka ki gece hayatın olacak. Gece hayatın olunca, özgürsün. E özgürsen, cinsellik olacak. Sevişeceksin ki, sosyal olacaksın. Bu döngüde geçecek işte hayat... Kendinle kalmayacaksın! Öyle zamanlar için twitter var, msn var, facebook var, goggle + var. Sen kimsin lan? Tek başına olmaz... O tek kaldığın zamanlarda sana kalan sanal dünyayı da tekrar sosyal olmak ve gerisi için kullanacaksın. Aksi türlü kullanırsan; "bütün gün bilgisayarın başında bik bik!" ile başlayan eleştiriler alırsın...

Şimdi hal böyle olunca, yalnızlık da sosyallik de sanal bir ortama bürününce; hani diyorlar ya "üzülmeye değmez" ya da çağımızın hastalığı "mutlu olamıyorum!" üzerine dönüyor insan hayatı. E normal! Mutlu olmak nihai hedef, aradaki yollarda da üzülmeye değmeyecek şeyler yaşamak lazım...

Herkes böyle yaşıyorken de senin üzüntülerin gerçek olsa da; aptallık mertebesine ulaşıyor ki aman aman. Sen de burada yaşıyorsun ve "aptal görünmek" istemiyorsun. Diyorsun ki "yok yok ben üzülmüyorum" İyi de arkadaşım neden o kadar içiyorsun? Bkz. yukarıda yazdık...

Biraz zaman geçince hayatı böyle kurabiliyorsun bir de. Üzülmüyorsun cidden. Uyuşuyorsun... Etrafta ruhu kalmamış onlarca cisim, sen de onlardan birisin... Ben de... Ruhumuza el fatiha!