27 Eylül 2011

Burası Amerika Değil!

7 sene sonra bugün okula gidip, derse girme şerefine eriştim. İlk defa derse girmedim tabii ama ilk defa hocayı dinledim. Not aldım... Düşün bak! İlk defa not aldım. Hoş pek bir şey anlatmadı, kendi internet sitesinden falan bahsetti ama olsun. Kalemtraşla kalemimi açtım, tertemiz defterime yararlı olabilecek birkaç bilgiyi ekledim. Bundan sonra hiçbir derse girmesem bile bu dersi geçermişim gibi hissediyorum artık. Ama baktım ki çok büyük kalmışım ben okulda. Benden eskisi yok. Çocuğun teki 2006 girişliyim modunda okulun en eskisiyim havalarına girdi, hoca bi şaşırdı, sınıfta bi uğultu. Diyemedim orada ben 2005 girişliyim insanlık! diye. Ezik miyim? Neyse işte...

Okula gittiğim sayılı günlerden birinde üniversitedeki tek arkadaşımla tanışmıştım. Kendisi tabii ki mezun. Aaa hatta bu blogda yazmayan bir yazar! Naber? Neyse işte o insanın, kardeşi geldi bizim okula... Nöbet değiştirir gibi ya o ne öyle? Bir de nesil değişiyor işte ben hala o okuldayım. Ne oluyor ya? Ben niye bu kadar geç kaldım? Neyi, ne zaman kaçırdım? Hayır yani ne yaptım o kadar sene? Tamam yani son iki senemi saymıyorum, insan üstü daha doğrusu benim için olağanüstü bir çabayla son sınıfa kadar eriştim ama ondan önceki 4 sene ne yaptım ben? Nerdeydim? Neyin peşindeydim? Ne istiyordum? Ergenliği mi geç yaşadım acaba ne yaptım? 4 sene be! 1 değil 2 değil... Öteki dünya varsa çok pis yanacağım o garanti de, bu dünyada da işim zor şu saatten sonra. Zaten yanıyorum ama ilerde alevler çoğalacak belli ki. Keşke 4-5 sene öncesine dönebilseydim...

Şimdi gelelim hocaya! Sempatik olmaya çalışan bir tip. Çalışan diyorum, çünkü tanımıyorum. Belki gerçekten sempatiktir. Ama ilk izlenim itibariyle sadece öyle olmaya çalıştığı kanısına vardım. Zaten ilk gördüğü insana "ayy ne sempatik biriymiş" demek çok antipatik değil mi? Ne biliyorsun? Nerden tanıyorsun? Belki sempatikliği amaç değil de araçtır. Sosyalleşmek, günah çıkarmak, çevre edinmek vesaire... İnsan bin türlü nedenden sempatik olmaya çalışabilir ilk girdiği ortamda... Sen şimdi niye düştün ki onun oyununa?

Tekrar ediyim, kadın belki sempatiktir ama öyle gibi de değil işte. Kaç yaşında kadınsın? Bir yaşının kadını ol! Sidikli diyince sevimli olmuyorsun. Çüş, oha falan diyince 18 yaşına inmiyorsun... Hee seveni çokmuş ama internetten baktım. İnternet dediğim tabii ki ekşisözlük... Bir de "iktisadi büyüme" dersine girmesine rağmen siyaset konuşmaktan haz etmediğini yazmışlar. Dersin tamamı siyaset be! Neyinden haz etmiyor?

Diyor ki bize her gün gazete okuyacaksınız. Her derste 15-20 dakika güncel ekonomik gelişmeleri tartışacağız. Eyvallah! Teorik yanı fazla olan bir ders için güzel bir uygulama. Okuyalım, tartışalım. Ama siyaset sokmadan nasıl yapacağız ki?

Büyüme kavramının ne olduğunu konuştuk mesela ilk ders için. Kalkınma ile karıştırılmaması gerektiğini falan söyledi ki iktisat 4. sınıfa bir şekilde gelmiş biri bu hatayı hala yapıyorsa, intihar etmesinde bir sakınca yoktur. Neyse... Sordu işte sınıfa. Nedir? dedi. Millet coştukça coştu. Mal ve hizmet üretiminin artması, gayri safi milli hasılanın artması bilmemne... İşte nüfus da artarsa aynı oranda bilmemne cart curt. Uzatmayalım... Şimdi ilk sorudan, ilk açıklamalardan mesele siyasete kaymadı mı? Büyüme nedir sorusuna benim vereceğim cevap, sermaye sahiplerinin(yerli ya da yabancı farketmez) kazançlarını arttırması durumudur. Diğer açıklamalar, kandırmak içindir... Neyse ki çıkıntılık yapıp parmak kaldırıp, aykırı davranan tiplerden değilim. Ama baktım ki hoca kendisi anlatmaya başladığında aynı noktaya geldi, kimse de "aga bu o zaman çok da iyi bir şey değilmiş" demedi...

Zaten hoca çok da piyasacı biri gibi değil. Yani işsiz sayısı azalmazsa, saat başı ücretler düşükse öyle büyümeyi neyleyim ben anlamı çıkabilecek cümleler de kurmadı değil... O yüzden kafaca bir noktaya gelebileceğimi hissettim kendisiyle. Sempatik bulurum umarım. Ama siyaset de yapmak lazım. Yoksa bu öğrencilerin mal çoğunluğu büyümede 1. olmamızı, refaha erişmemiz sanmaya devam edecekler...

Hocanın kıl olduğum yönü de saat başı ücretten, ottan boktan bahsetmesine rağmen dersin başındaki tutumuydu. Kadın ingilizce kitaplar veriyor, onlardan okuyacakmışız. İngilizcesi basitmiş vesaire. Tamam yani okuyalım. Basitse, anlarız da herkes anlayabilmek zorunda değil. Sen eğitimini onun üzerine kurmamışsan; karşındakinden o birikimi edinmiş olmasını hangi hakla beklersin. Hatta ingilizce bilmiyorsan, burdan mezun olduktan sonra hiçbir şey yapamazsın, annenin ayaklarını yıkarsın gibi bir şeyler dedi ki aman aman... Sonra bir internet sitesi verdi, tüm ders notları, makaleler, paperlar falan oradaymış... Eee yok benim internetim diyelim ne yapacağım? Bu nasıl bir akademik eğitimdir? Bir de Amerika'daki gibi diye övünüyor. İyi de burası Amerika değil!

Daha yazacaktım ama burası Amerika değil! ile veda edelim bari, sonra yazarız...


Hiç yorum yok: