Bu dizi başka dizi... Bu kafa başka kafa... İzleyelim... Dinleyelim...
Dinlediğiniz şeyin sözleri:
Gitmek istersen yol senin Kalırsan eğer buram senin. İçimde bir sıkıntı var Derdim büyük ama bilirim ki. Kimi beklersen onu ararsın. Kimi istersen onu bulursun yanında...
Sormam gidersen evindesin... İçimdeki yerindesin. Gideceksen gideseksin. Derdim büyük ama bilirim ki. Kimi istersen onu bulursun. Kimi seçersen onu yaşarsın.
Kimi beklersen onu ararsın. Kimi istersen onu bulursun yanında...
Bir şey olmak çok kolay değil mi ya? Ne istersen olursun aslında... ....istim dersem, kim bana değilsin diyebilir ki? Hayatını bu ....ist oldum üzerinden tanımlarsın bir de, ohhh! Hem kendine karşı sorumluluklarını bir nebze yerine getirmiş olursun, hem de görüntüyü kurtarırsın...
Arada sırada bir şeyler üret, bazı vecibeleri yerine getir... Tamam yani... Temeli kaptın mı tamamdır. Vakti geldiğinde gelişen olayları, o temel üzerinden değerlendirirsin, iki de afili laf çakarsın olur biter... Bir şey olmak kadar kolayı ve güzeli yok... Saygınlık getirir, sevgi getirir... Anlayış getirir...
Şimdi ben bir şey konuşsam hükmü yok! Sen kimsin? diye sorarlar adama... Kimliğini oturtamamışsın sen daha, ne olduğun belli değil bre öküz, ne diye benle tartışırsın der... ....ist olamamışsan, hiçbir şey olamamışsındır... Kimse seni tanımaya bile kalkmaz. Ama tanımaya değer olmayan adam, ....ist olmuşsa, sadece ....ist olduğu için kendisine saygı gösteren çokça .....ist bulabilir.
Çakarsın iki sembol görünür yerlere, okursun iki önemli kitap, iki de fikir söylersin eş dost muhabbetinde, birkaç önemli günde de meydanda görünürsen tamamdır... Bütün bunları yapıp da kendine ....ist demezsen olmaz ama. Yine biter olayın... ....ist olacaksın arkadaş.
...ist olamazsan suçlanırsın bir de. Derler ki herkes elini taşın altına sokmalı... Gerçekten elini, altına soktuğu bir taş varmış gibi... Derler ki bu eylemsizlik, pasiflik seni çürütür... Sanki çürümenin kitabını yazmamışlar gibi... Derler ki beklemekle olmaz, üretmen gerek. Sanki ürettikleri bir şey varmış veya o ürettikleri şey "ileri" bir şeymiş gibi...
1-0 geridesin ....ist değilsen. Bildiklerinin değeri ve miktarının önemi yoktur. Bildiklerini ....ist felsefede yorumlamaktır mesele. ....ist felsefede yorumlaman da yetmez, bunu diğer ....istlerle paylaşman gerek. Ama öyle tüm ....istlerle değil. Ortamın kabul gördüğü ....istlerle.
İlgi çekmek için ....ist olacaksın. ....ist olmayan adamı ne yapsınlar? ....ist'in yanına ....ist yaraşır. Benzer ....istler. Sen nesin? Hiç... Senin yanına da hiçlik yaraşır...
Hee olayım mı ben şimdi yarın bir ....ist. Olsam kim ne der? Bence olabilirim de yani iki zorlarsam... Olayım... Yanımda da ....istler olur. Türlü ilişkiler kurarım... Hayat gelir-geçer... ....ist olarak ölürsem, cenazem de fiyakalı olur hani...
....ist olmamak peki? Hiç düşündün mü? Kendini tanımlamak için ya da çevrede tanımlanmak için ya da saygı görmek için ya da sevilmek için ya da dinlenmek için ya da anlatmak için ya da sevmek için... ....ist olmasaydın bunların kaçı olurdu? Kaçını yapabilirdin?
Senin adın yok. Yerin yok. Söyleyeceğin şeyi yanındaki herkes tahmin ediyor. Söyleyeceğin şeyi yanındaki de söylüyor zaten. Senin cismin yok. Şeklin yok... Aslına bakarsan, senin ruhun da yok... "ist"in var... Her şeyin var! Gülsün yüzün...
"Her yaşın ayrı bir güzelliği var" da ne abuk bir klişe! Ben hatırlıyorum şimdi eski yaşlarımı, bugün yapmayacağım her türlü saçmalığı yapmışım. İleride de bugünlerime bakıp böyle düşüneceğim muhtemelen. E şimdi madem olgunlaşıyoruz, geçmişin çirkin olduğunu söylemekte beis yok... ( Uuuuu beis!)
Biraz açalım. Ben şimdi sabaha karşı kalkar Oscar De La Hoya mıydı neydi onun boks maçını izlerdim. Oscar De La Hoya evime gelse kapıyı açmam şimdi. Ama sanki tek derdim oymuş gibi, çocukluğumu heba ettim. Nedeni çok açık? Veriyorlardı reklamları, e tabi biz de ergenliğe bile girememiş erkek çocukları olarak atlıyorduk. Ortada çok güçlü adamlar vardı ve hepimiz o adamlar gibi olacağımızdan emindik...
Sabah okulda konuşacaktık bu boks maçını. Herkes izleyecekti, ben nasıl izlemezdim? İzledim tabii. Şimdi deseler ki Oscar De La Hoya'nın maçını izlersen; seni dünyanın en güçlü erkeği yapacağız... Uyanıksam izlerim, saat kurup kalkmam...
Hani nerde o yaşın güzelliği? Bence çok çirkin... 2-3 sene evvel, okulu sallamayan bir insandım ben... Hayatımı yaşıyordum dışardan bakınca. Ne oldu? Okul uzadıkça uzadı. Olsun ya o yıllar da güzeldi diyebiliyor muyum? Yok... O yaşların da bir güzelliği yoktu yani...
En güzel yıllarımı hatırlıyorum... Anlatmayacağım... Zaten çok eski...
Olsun, bana seninle geçen, yıllarım yeter! şarkıya gel!
Okulda hiç arkadaşım yok, hepsi mezun oldu. 2-3 insan var selam verebildiğim. Ama arkadaşım değiller. Ama bir kız var... Sanırım arkadaşı yok onun da... Geçen sene sınavlarda önüme oturup, bana sınavla alakalı sorular soruyordu. Ya benim 6. senem, birine anlatabilecek kadar bilseydim, uzamazdı bu kadar diyordum. Hep aynı cevabı veriyordum...
Bugün yine bu kızla karşılaştım. Yine önüme oturdu. Sonra dedi ki "biz çok arkada kaldık, hocalar şimdi bizi öne almasın!" Dedim ki "hoca bu alabilir, önlerin de ortaları boş hani" hani falan demedim tabi. Bu anlama gelebilecek bir şeyler dedim. "Hadi kalk kalk biraz öne geçelim" dedi. Şimdi normal şartlarda "sen geç ya ben böyle iyiyim" demem lazım. Öne oturacak olsaydım, otururdum zaten dimi?
Yok işte. Bir kız, bir erkeğe ne istiyorsa yaptırabiliyor anam babam. Tamam geçelim dedim. Geçtik... Kızın adını bilmem, o da benim adımı bilmez. Ama aramızda bir bağ var. Sınavlarda arkalı önlü oturmayı seviyoruz. Kızın da saçları güzel hani. Böyle benim kağıdıma fışkırıyo bazen saçları oradan biliyorum. Böyle kızıl kızıl...
Ama kız at! Bildiğin at! Yani çok büyük! Tamam ben de geniş bir hacim kaplıyorum ama kız ne bileyim yani böyle bir büyük... Ben korkuyorum. Dönüyor arkasına o çakmak çakmak gözleriyle bir şeyler soruyor. Muhtemelen diğer insanların da beğenebileceği bir tip ama ben korkuyorum. Tırsıyorum arkasını döndüğünde...
Bakamıyorum çok fazla... Dövecek gibi geliyor... Allah sonumuzu hayır etsin... Şu vize dönemini sağ salim atlatıyım başka bir şey istemiyorum... Finallere kadar görmem zaten bir daha...
Otobüste iki dedenin kavgası arasında kaldım. Çok komikti. Anlatmayı deneyeyim... Zor olacak ama başlıyorum. Çok sıkışık bir araca bindik. Bu arada otobüsler çok dolu lan bu ara. Neden acaba? Neyse... Bir durakta baya bir yolcu indi. Biz de arkalara doğru ilerledik. Öndeki dede, ben ve arkamdakiler... Orta tarafta duran bir adam da hadi arkaya ilerleyin de gitsin otobüs, acelemiz var dedi... Acelen varsa, taksiye bin arkadaşım diyecek bir cengaver aradı gözlerim ama çıkmadı öyle biri.
Sonra bu orta yerlerde duran dede, talebini bir kez daha ve yüksek sesle tekrarladı. Benim önümdeki dede de bu herife ters ters baktı. Ne bakıyorsun dedi orta taraftaki dede. Önümdeki dede bir şey demedi. Orta taraftaki dede bir daha sordu ne bakıyorsun diye? Önümdeki dede de ne karışıyorsun sen, hem sen niye ilerlemiyorsun arkaya doğru o zaman diye sordu. Orta taraftaki dede de ben şimdi ineceğim heralde sen karışma dedi. Önümdeki dede de sus o zaman yürüyoruz işte dedi. Orta taraftaki dedi hadi konuşma dedi. Zaten canım burnumda dedi.
Önümdeki dede döndü, orta taraftaki dedeye baktı ve surata bak surata dedi... İşte fantastik boyut! Surata bak! nedir ya? Önümdeki dede, resmen fiziki bir özelliğini beğenmedi adamın ve bunu dile getirdi. Ne diyorsun sen be dedi. Surata bak öyle surat mı olur dedi önümdeki dede. Ben de başladım sırıtmaya. Tam da ikisinin arasında kaldım. Bir elimle önümdeki dedeyi, diğer elimle orta taraftaki dedeyi tutmaya başladım...
Sen kendi suratına bak lan moruk dedi orta taraftaki dede. Ben iyice gülüyordum artık. Sonra otobüse baktım, benimle birlikte sadece bir adam daha gülüyordu. Herkes çok ciddiye almıştı tartışmayı. Sonra önümdeki dede küfür ettirme şimdi bana dedi. Orta taraftaki dede de atarlandı iyice. Sonra önümdeki dedi siktir lan ordan dedi. Ama o kadar doğal dedi ki, küfür gibi değildi. Ne diyorsun sen be dedi orta taraftaki dede...
Ne diyorsun? soru cümlesi erkek kavgalarının, dövüşe dönüşme evresinden önce en çok sorulan soru cümlesidir. İlkinde ağzına vurmuyorum ama bir daha tekrarlarsan geliyor demir yumruk! demek aslında o soru. Çoğu zaman gelmez o demir yumruk ama meali budur...
Sonra orta taraftaki adam da bir şeyler dedi. Önümdeki dede hala surata takılmış bir vaziyette, sıçarım senin suratına dedi... Aha dedim. Sıçmak, sikmek... Dedeler çok pis dövüşecek! Sonra orta taraftaki dede zaten canım burnumda, sabahtan beri hastane hastane dolaşıyorum, canımı sıkma, senden çıkarmayayım dedi. Önümdeki dede, kafaya bak kafaya! Armut kafalı! dedi...
Sonra bir adam kalktı ve önümdeki dedeye yer verdi. İkisi de oldukları yerden bir süre daha söylendiler ve dövüşe dönüştürmeden bitirdiler kavgalarını. Yalnız ben önümdeki dedeye takıldım. Yol boyu güldüm. Adam, diğer adamın kafa şeklinden hiç hoşlanmamış ve içinden ne geliyorsa söylemişti. Kendi kafası da öyle çok matah bir kafa değil hani. 80 yaşındaki adamın kafası zaten çirkindir... Ama adam bunları düşünmeden, diğer adamın kafasına saydırdıkça saydırdı...
Çok fantastikti... Anlatamadım değil mi? Ama çok komikti... Hiçbir şey katmadım da gerçekten. İnsanlar böyle hikayeler yazarlar, anlatacak şeyleri olsun diye ama benim anlatmak gibi bir hevesim yoktur, bilirsiniz. O yüzden inanınız... Böyle fantastik bir dede kavgasına şahit oldum.
Hıh! Kafaya bak! Bu nedir ya?
Leyla İle Mecnun'dan Yavuz adlı karakterin söylediği şarkıyla bitirelim bu yazıyı da...
Bir şey duymuştum vakt-i zamanında. Vakt-i'yi de ne güzel yazdım ha! Şapkaların kaldırılmasına da kıl olmuştum. Çok afili bir şeydi. Neyse... İnsanların %15'lik kesimi çok zeki, %15'lik kesimi hiç zekiymiş. Geriye kalan %70 ise yöneticilerini yine bu %70'lik dilimden seçen insanlarmış. %15 hiç zeki olan kısım, yöneticilik becerilerine sahip değilmiş, %15'lik çok zeki kısım da bu işlerle uğraşmaya tenezzül etmiyorlarmış çünkü ortalama insan bunları anlamıyormuş...
Şimdi arkadaş! Ben eminim ki, şahsım bu %15'lik kısımlardan birine konuşlanmış... Bence yöneticilik becerisine erişecek bir zekaya sahip değilim ben ama bunu söylediğimde ters manyel yaptığımı(hanım koş! oğlan manyel dedi!) düşüneceksiniz; o yüzden bu kısmı uzatmayacağım... Ama bence ben yönetemem... Beni yönetecekleri de seçemediğimi tecrübe ettim şu kısa ömrümde...
Şimdi bana bi başbakanlık ya da ona eşdeğer bir makam ayarlayın... Benim aklımdan o kadar çok şey geçer ki karar alamam. Zaten ben hiç karar alamam... Alınan kararları uygularım... Neyse... Mesela bir karar alacak olsam; toplarım bakanları, ilgilileri, idarecileri... Şimdi demek lazım ya şu konuyla ilgili, şurda, şu vakit, şunu yapmak lazım diye... İşte bu bakanlar benim arkadaşlarım, akrabalarım falan olur muhtemelen. Yani etrafıma koyarım canlarımı. Niye koymayayım? Hepsi az biraz fakir zaten, nasiplensin yavrucaklar...
Şimdi öyle bir toplantıya içkisiz oturulmaz. Hele herkes içecekse rakı açılır en güzelinden... Peyniri, kavunu, boranisi, horoz fasülyesi derken masa donatılır... Sonra başlarız anlatmaya... Elbet, sohbet bir yerden sonra zekaların da gelişimiyle başka bir boyut alır ve sorgulamaya başlarız. İşte o kafaların şiştiği anda biri çıkıp der ki "hafız, bir müzik koyalım da öyle konuşalım." Aha! İşte bu noktada devlet duraklama devrine girer. Açarız hemen Zeki Müren'i...
Şimdi Zeki Müren iyi de; herkes de bi gönül acısı çekeceğindendir ki başlarız hüzünlenmeye. En hüzünlüsünden itibaren başlarız dertleri dinlemeye... Dalarız uzaklara... Makul miktarda rakı tükettikten sonra, illa ki boku çıkar ve o müzik İbrahim Tatlıses'e kadar gider. İbrahim Tatlıses şarkısı da masalara vurmadan eşlik edilecek şarkılar değildir hani... Artık hiç konuşma olmaz... Sadece şarkılara eşlik edilmeye başlanır. Dert anlatmak bile zordur... Devlet, gerileme dönemindedir...
Sonra, ne kadar içse de kendisini bozmayan bir abi çıkar masada. Ben olabilirim bu. Sonuçta başbakanım... Hüüoopp derim... Ne oluyor lan burada? derim... Dur allasen Berk, bi otur şuraya der masadan biri. Kesin der. Otururum. Karar alamadığımı söylemiştim...
Arkadaş bu ne hüzünmüş, iki komikli video açın da yutubdan kendimize gelelim der ortamın en dertsizi... Candır o. Belki de en dertlidir ama ortamın neşelisi olduğu için, bu durumdan çıkarma görevini üstlenir... Belki de istemsiz, belki de kendisinden istenenin bu olduğunu düşünerek...
O kafayla reddedemezsin... Öpseler, hissetmeyeceksin; komikli videoya mı hayır diyeceksin? Hakan Taşıyan'ın ağzından yemekleri düşürdüğü videoyla başlar dağılma dönemi... O gülerken ki suratlarımızı düşünemiyorum bakanlar kurulu! Ne de çirkiniz... İçimiz ya da kafamız güzel demeyin, ağzınızı kırarım... Çirkiniz işte... Ne olacak sonra? Sızıyoruz...
Devlet çöktü...
Atıyorum, o gece alacağımız bir kararla belli şeylerin önüne geçebilirdik ama nefsimize yenik düşerek memleketi bok ettik. E biz ne pislik insanlarız? Onursuz olmadığımız için mecbur istifa... E ne oldu? Yönetemedim... Oysa bir rakı açalım demesem ya da rakı açılmasına engel olsam, ki yetkilerim itibariyle bunu dersem uygulanır, bir adım daha ileri atabilirdik... Atamadık ve geriye düştük...
Sabah uyandık. Kim bilir hangimiz nerede? Pişmanlıklar, boşvermişlikler ya da iyi içtik ha! düşüncesi. Artık o geceyi kişisel olarak nasıl sonlardığınla alakalı hissedeceğin şeyler... Ama hayat aktı ve önlem alamadık. Sorunu çözemedik. Sorundan etkilenen insanları anlayamadık... Yani beceremedik...
Efkarlandık yine... Açtık bir rakı daha. Yaktık sigaraları... Arkada Zeki Müren! Ah bu şarkıların gözü kör olsun!
Not: Yazı tamamen ironiktir(Bey! bi bak hele! oğlan ironik dedi!) Ne anlayacağınız size kalmış... Eğer benim gerçekten böyle şeyler düşündüğümü ve yazıya döktüğümü düşünüyorsanız da Bakanlar Kurulu'nda size yer yok, kusura bakmayın... Son ironisini de yaptı!
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da
Umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kez daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil...
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah
Daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil...
Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil...
Birlikte mısralar düşürüyoruz Ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil...
Burada senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki Padişah gibi cesaretti O alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil...
- Okan Bayülgen'in saç boyatması tamam ama böyle gölgeli gölgeli yapmasına da gerek yok... Tepeler daha açık, aşağılar siyah! Anlıyorum nedenini. Ferhat Güzel gibi, İbrahim Tatlıses gibi normalde erişilemeyecek bir siyahlıkta saçları olsun istemiyor ama böylesi de saçlarını sarıya boyamaya güveni yetmeyen, Cumhuriyetçi teyzelerin yaptırdığı saç gibi oluyor... Kadın olsa çok da çirkin olur o ayrı...
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 20 küsür insanın, adli tıp raporuna göre suçlu bulunmamasından sonra; memlekette 13+ yaşında tecavüze uğrayacak her kız, erkek, kadın; deli numarası yapmalılar; kendilerine bunu yapanların ceza alması için... Kızın psikolojisi iyiymiş ve olayın farkındaymış ve kendisi istemiş ve psikolojik bir komplikasyon geçirmemiş... Vay anam! Kızın psikolojisi iyi diyenlerin psikolojisini geçelim de bu günden sonra özellikle kadınlarımızın psikolojilerinin çelik gibi olacağından şüphem yok... "Toplu taşımada o kadar tacize uğradın, tecavüzde mi psikolojin bozulacak" şeklinde bir iddiayla düşecek çok dava olacağını tahmin ediyorum... Abartma ve saçmalama demeyin... Bunları yapan ben değilim...
- Türkiye kadınların en rahat yaşadığı ülkeler sıralamasında 135 ülke arasından 122. olarak ilk 100'e girememiş... Hedef 2023'te ilk 100'e girmekmiş... 122 iyidir bence... 122'nin aşağısında yer alan ülkeleri merak edenler bakabilirler: http://reports.weforum.org/global-gender-gap-2011/
- Nagehan Alçı; Atatürk'e diktatör demiş, Che'ye yamyam demiş... Kocası Rasim Ozan Kütahyalı olan bir insandan beklenebilir açıklamalar... Bir insan Rasim Ozan Kütahyalı'ya aşık olup, onunla evlenebiliyorsa o insana Nagehan Alçı denir. Nagehan Alçı'nın ne ilk saçmalamasıdır ne de sonuncusu olacaktır...
- Che ölürken çantasından Atatürk'ün Nutuk adlı eseri çıkmış da ne büyük kolpadır ha! Hayır bir de buradan ne paye çıkaracağız? Atatürk olmasaydı Che devrimci olamazdı he mi? Babamın kafası bu kafa... Chp olmasa devrim diye bir şeyden söz edilemezmiş Türkiye'de!.. Ha babacım...
- Ben mi yanlış duydum yoksa büyükbaş bir kurbanlık hayvan 7000 lira mı? Eğer öyleyse ben kendimi kurban ediyorum. 7000 de istemiyorum. Anneme 4000, babama 1000 verin ben ölmeye razıyım, hazırım... Kanımı alnına sürecek olanların Hint danslarından bir demet sunmasını istiyorum bir de sadece o kadar...
- Eva Green güzel değil ama kadın... Yalnız, bazen o kadınlığını göstermeye kalkıyor... İşte o zaman çok basit, paçoz... Dursa yetecek olan insanlar var; göstermeden duramıyorlar. Bir dur ya... Sen dur biz bakalım... Senin gösterdiğin yerlere bakacaksak, milyonlarcasına bakabiliyoruz zaten... Biz sende başka bir şeye bakıyoruz Eva Green... Lütfen daha dikkatli ol. Bak Natalie Portman'a! Hiçbir tarafı seksi değil ablanın ama görünce diyoruz ki aaa kadın! Sana ise öyle bakmak, gün geçtikçe zorlaşıyor... 10 kiloluk memelerini çek gözümüzün önünden... Senin gözlerin güzel, elmacık kemiklerin çıkık, duruşun havalı, ayakların yere sağlam basıyor... Hiç ihtiyacın yok öteki şeylere... Senin için söylediklerim Penelope ve Scarlett için de geçerli... Görürsen iletirsin... Holywood falan demeyin, size Natalie Portman örneğini sundum... Orayı geçtik yani...
- Abbas Güçlü; bugün 24 şehit verdik... Böyle bir günde siyaseti karıştırmayalım diyor. Bugün deprem oldu, böyle bir günde siyaseti karıştırmayalım diyor. Cumhuriyet diyor, siyaset karışmasın diyor. Sınavlarda şifre var diyor ama siyaseti karıştırmayın diyor... Ben anlamıyor, Abbas Güçlü ne diyor?
- Futbol blogunda Rasim Ozan ile ilgili bir tam yazı yazmıştım. Blogun diğer yazarına tepkiler gelmişti, arkadaş siyaset yapmış diye... Buldum o tepki gösterenleri, tepki gösterdim. Hiii siyaset yapmış!!! Ne be bu? Rasim Ozan futbol konuşuyor ya! Ayrıca şike soruşturmasının siyasi bir tarafı yok mu? Yoksa bu adam niye spor yazarı oldu bir gecede? Ne? Siyaset mi? Iyykk! Sana ıyykk! Pislik... Tuvalet terliği! Hem de sarı olandan! Plastik! Böyle bir tarafı kopar hani. Ayak ordan çıkar, basamazsın yahu! Pis! Tuvalet terliği!
- Damacanaya tecavüz eden adam var lan bu memlekette. Neyse ki etmeyen de var... Ama kalmaz bir 10 seneye... Neyse ki kızlarımızın da psikolojisi sağlam artık ve daha çok kendi rızalarıyla sevişebiliyorlar... Hem de mahkeme kararıyla... Böylece damacanaların tecavüze uğramasının önüne geçebiliriz... Bravo mülkün temeli!
- Şebnem Ferah... Hem diyorsun ki sevişmek sevmekten gelir, inanmışım... Hem de diyorsun ki içine girdiğin küçük kaygan deliği, yeni ve büyük bir dünya mı sandın? Hem diyorsun ki ben sevişiyorsam sevdiğim içindir, benle sevişen de beni sevdiği için benle sevişiyordur hem de diyorsun ki alt tarafı bir deliğe girdin, ne büyütüyorsun? E sen büyüttün önce... Büyüttün derken mevzuyu büyüttün... Dedin ki sevgi lazım... Sonra da alt tarafı seviştik, yarın sen yoluma ben yoluma... Ben hangisine inanacağım Şebnem Ferah? Kendimi kullanılmış gibi hissediyorum!
- Bu arada ben bu uykusuzlukla her gece bir yazı yazarım. Mail yoluyla yeni yazılardan haberdar olan 4 kişi biliyorum. Sözüm size... Bundan kurtulun bence... Bu saçmalıklara daha fazla maruz kalmayın... Bence çok sıkıcı yani... Yazmak tamam da, okumak? Sıkılmayın işte ne bileyim?
Biz sevsek bu şarkıyı kıro oluruz, biz söylesek dışlanırız, biz çalsak ayıplanırız... Adamlar yapıyor ve iyi oluyor... Gitarda da denedim, çalabiliyorum... Sabaha kadar!!! Seeennn ...... Bir gün gelir de bana bir şey olur, bazı şeyleri kaybederim diye bu blogu video arşivi olarak kullanmaya başladım son zamanlarda... Aha bir tane daha... Bir de Aşk Kitabı var... Neyse... Video koyalım... Açar açar izleriz... Artık yazılarla vakit harcamayalım... Yazılmışları, dinleyelim...