Bu aralar çok yalnızım. Sebebi: Telefon...
Millet durmadan konuşsun diye birsürü kampanya yapan GSM şirketleri, benim yanımdakileri benden aldılar. İlk kampanyalar başladığında kendimden geçmiştim. Uzun uzun telefon görüşmeleri yapıyordum. Arıyordum, aranıyordum. Gençtim o zamanlar... Konuştukça var olabileceğini sanan insana genç denir. Ben de öyle sanıyordum. Cevvaldim. Gece konuşurdum, gündüz konuşurdum. Yetmezdi; sapıklık yapardım, şarkı dinletirdim... Pisleşirdim de yani...
Sonra bir şey oldu, ben hayata küstüm. Bunun sebebini de biliyorum. Dillendirdiğim de oldu. Hatta sebebin kendisine de dedim, hayata küsmemin sebebisin diye. İşte o küsüş sırasında ben telefonla olan bağımı da kopardım. Telefon kullanmayı bıraktım... Artık sadece telefon beni kullanıyordu. Çalınca açıyordum... Mesaj gelince cevap yazıyordum...
Çok az aradığım insan vardı, hatta ne yalan söyleyeyim 1 kişi vardı. Berisini arayamıyordum. Telefonun varlığını unutuyordum. Varlığını unutamadığım tek şeye bağlı olarak aklıma geliyordu telefonun varlığı. Sonra o da kalmadı.
Ben yıllarımı böyle geçirirken; herkes birbirini aramaktaydı. Sevsin, sevmesin herkes birbirinden haberdardı. Aşklar, arkadaşlıklar paylaşılıyordu. Kavgalar ediliyordu... Ben hiçbirini yapamadım. GSM şirketleri azdıkça azdı. Neredeyse bedava konuşulabiliyordu. Ama ben konuşamıyordum. Uzaktakiler niye aramıyorsun, bak bir daha aramayacağım dediler ve birkaç kere daha aradıktan sonra sözlerini tuttular. Yakındakiler arıyoruz arıyoruz ağzından laf çıkmıyor demek ki konuşmak istemiyorsun benimle dediler ve aramaktan vazgeçtiler...
Ben hala kimseyi aramıyordum. Kaybettikçe kaybediyordum. Sonra telefonu olmayan birine vuruldum. Çok etkilendim. Ancak bu sefer de aramak isteyip, arayamadım... Telefon başıma belaydı, anlamıştım.
Telefon bozuldu, yenisi alındı. Daha fazla çalıyordu artık. İnternet zımbırtısı var çünkü. Mailde falan ötüyor. Telefon beni daha çok kullanmaya başladı... Ama o kadar ötüşün arasında "gelen arama" diye bir şey yoktu yine de. Kimse aramıyordu...
Aramazsan aramıyorlarmış... Gökhan Özen demişti zamanında. Aramazsan arama yar aramazsan arama. Zaten merhem olmazsın sen benim gönül yarama... Saçmalamış ve konumuzla hiç alakası yokmuş...
İşte bu telefon üzerinden ilişki yönlendirme yetisine sahip olmadığında yalnız kalıyormuşsun, kaldım. En son telefonu da yalnız kalmak için kullandım. Aradım ve ben yalnız kalmalıyım dedim.
Ama farkettim ki çok yalnız kalmışım. Ben biraz yalnız kalayım(mmhhh beni rahat bırakın, kafamı dinlemek istiyorum gibi artistçe bir tavırdan söz ediyorum) derken, hepten yalnız bırakmışlar beni. Arasam, konuşacak insanlar var ama bende beceri gelişmemiş. El telefona gitmiyor. Telefon çaldığında da konuşacak zihin bulunamıyor. Ben o alete konuşmayı beceremeyeli epey zaman oldu. Sadece cep telefonu da değil, eve telefon geliyor benden çıkan sesler: "hebelek, gübelek, ben babamı-annemi vereyim"
Evde de yalnızım...
Oğlum konuşsana... Yahu beceremiyorum. Vallahi beceremiyorum... Ablam diyor mesela. Berk konuşsana. Ya yok, yapamıyorum. Gel yamacıma, konuşayım...
Benim telefon çalar ve ben iki sebepten dolayı konuşamam. Biri arar ve ben "bu niye arıyo ki ya şimdi" derim ve konuşamam. Başka biri arar "oha! o arıyor lan" diyerek aklımı yitirir ve konuşamam... Konuşamayan bir insanı aramak da olmaz...
Arayanım yok, aradığım da yok... Bu sebeple görüştüğüm de yok, göründüğüm de...
Nereden girdi bu telefon bu hayatımıza ve neden bu kadar yaygınlaştı...
Bunun bir sonraki aşamasını biliyorum. Ses de kaybolacak 5-6 seneye. Facebook ve twitter kullanma yetisine göre, çevremiz oluşacak. Twitter yetimi geliştiriyorum bence, 5-6 seneye normalleşeceğim...
Ama şu an çok yalnızım ve bunu kendim seçtim... Biliyordum olacakları... En başından...
Yazı boyunca bahsettiğim yalnızlık gerçeğinin üzücü ve acınası bir durum olarak algınacağının farkındayım... Böyle algılayanların telefon kullanma becerilerinin gelişmiş olduğunu tahmin ediyorum. Kesin öyledir. Bir insan kendi yetilerinin olmadığı insana acıyabilir çünkü...
Acınacak halde olabilir miyim? Şüphesiz... Bunun için de bir şarkım var. Hakan Altun'dan geliyor:
Telefonun başında, çaresiz bekliyorum
Bekliyorum ama, çalmayacak biliyorum
Yüreğim diyor ki, boşuna bekleme
Aramaz gururundan, seni çok sevse de
.......
Gerisini bilmiyorum. Benimki keşke böyle bir şey olsa. Keşke telefonun başında beklesem, keşke beni çok seven birileri olsa... Gururu olmasa da olur =)
Eyvallah...
Millet durmadan konuşsun diye birsürü kampanya yapan GSM şirketleri, benim yanımdakileri benden aldılar. İlk kampanyalar başladığında kendimden geçmiştim. Uzun uzun telefon görüşmeleri yapıyordum. Arıyordum, aranıyordum. Gençtim o zamanlar... Konuştukça var olabileceğini sanan insana genç denir. Ben de öyle sanıyordum. Cevvaldim. Gece konuşurdum, gündüz konuşurdum. Yetmezdi; sapıklık yapardım, şarkı dinletirdim... Pisleşirdim de yani...
Sonra bir şey oldu, ben hayata küstüm. Bunun sebebini de biliyorum. Dillendirdiğim de oldu. Hatta sebebin kendisine de dedim, hayata küsmemin sebebisin diye. İşte o küsüş sırasında ben telefonla olan bağımı da kopardım. Telefon kullanmayı bıraktım... Artık sadece telefon beni kullanıyordu. Çalınca açıyordum... Mesaj gelince cevap yazıyordum...
Çok az aradığım insan vardı, hatta ne yalan söyleyeyim 1 kişi vardı. Berisini arayamıyordum. Telefonun varlığını unutuyordum. Varlığını unutamadığım tek şeye bağlı olarak aklıma geliyordu telefonun varlığı. Sonra o da kalmadı.
Ben yıllarımı böyle geçirirken; herkes birbirini aramaktaydı. Sevsin, sevmesin herkes birbirinden haberdardı. Aşklar, arkadaşlıklar paylaşılıyordu. Kavgalar ediliyordu... Ben hiçbirini yapamadım. GSM şirketleri azdıkça azdı. Neredeyse bedava konuşulabiliyordu. Ama ben konuşamıyordum. Uzaktakiler niye aramıyorsun, bak bir daha aramayacağım dediler ve birkaç kere daha aradıktan sonra sözlerini tuttular. Yakındakiler arıyoruz arıyoruz ağzından laf çıkmıyor demek ki konuşmak istemiyorsun benimle dediler ve aramaktan vazgeçtiler...
Ben hala kimseyi aramıyordum. Kaybettikçe kaybediyordum. Sonra telefonu olmayan birine vuruldum. Çok etkilendim. Ancak bu sefer de aramak isteyip, arayamadım... Telefon başıma belaydı, anlamıştım.
Telefon bozuldu, yenisi alındı. Daha fazla çalıyordu artık. İnternet zımbırtısı var çünkü. Mailde falan ötüyor. Telefon beni daha çok kullanmaya başladı... Ama o kadar ötüşün arasında "gelen arama" diye bir şey yoktu yine de. Kimse aramıyordu...
Aramazsan aramıyorlarmış... Gökhan Özen demişti zamanında. Aramazsan arama yar aramazsan arama. Zaten merhem olmazsın sen benim gönül yarama... Saçmalamış ve konumuzla hiç alakası yokmuş...
İşte bu telefon üzerinden ilişki yönlendirme yetisine sahip olmadığında yalnız kalıyormuşsun, kaldım. En son telefonu da yalnız kalmak için kullandım. Aradım ve ben yalnız kalmalıyım dedim.
Ama farkettim ki çok yalnız kalmışım. Ben biraz yalnız kalayım(mmhhh beni rahat bırakın, kafamı dinlemek istiyorum gibi artistçe bir tavırdan söz ediyorum) derken, hepten yalnız bırakmışlar beni. Arasam, konuşacak insanlar var ama bende beceri gelişmemiş. El telefona gitmiyor. Telefon çaldığında da konuşacak zihin bulunamıyor. Ben o alete konuşmayı beceremeyeli epey zaman oldu. Sadece cep telefonu da değil, eve telefon geliyor benden çıkan sesler: "hebelek, gübelek, ben babamı-annemi vereyim"
Evde de yalnızım...
Oğlum konuşsana... Yahu beceremiyorum. Vallahi beceremiyorum... Ablam diyor mesela. Berk konuşsana. Ya yok, yapamıyorum. Gel yamacıma, konuşayım...
Benim telefon çalar ve ben iki sebepten dolayı konuşamam. Biri arar ve ben "bu niye arıyo ki ya şimdi" derim ve konuşamam. Başka biri arar "oha! o arıyor lan" diyerek aklımı yitirir ve konuşamam... Konuşamayan bir insanı aramak da olmaz...
Arayanım yok, aradığım da yok... Bu sebeple görüştüğüm de yok, göründüğüm de...
Nereden girdi bu telefon bu hayatımıza ve neden bu kadar yaygınlaştı...
Bunun bir sonraki aşamasını biliyorum. Ses de kaybolacak 5-6 seneye. Facebook ve twitter kullanma yetisine göre, çevremiz oluşacak. Twitter yetimi geliştiriyorum bence, 5-6 seneye normalleşeceğim...
Ama şu an çok yalnızım ve bunu kendim seçtim... Biliyordum olacakları... En başından...
Yazı boyunca bahsettiğim yalnızlık gerçeğinin üzücü ve acınası bir durum olarak algınacağının farkındayım... Böyle algılayanların telefon kullanma becerilerinin gelişmiş olduğunu tahmin ediyorum. Kesin öyledir. Bir insan kendi yetilerinin olmadığı insana acıyabilir çünkü...
Acınacak halde olabilir miyim? Şüphesiz... Bunun için de bir şarkım var. Hakan Altun'dan geliyor:
Telefonun başında, çaresiz bekliyorum
Bekliyorum ama, çalmayacak biliyorum
Yüreğim diyor ki, boşuna bekleme
Aramaz gururundan, seni çok sevse de
.......
Gerisini bilmiyorum. Benimki keşke böyle bir şey olsa. Keşke telefonun başında beklesem, keşke beni çok seven birileri olsa... Gururu olmasa da olur =)
Eyvallah...
4 yorum:
"Bir şeye karşı hiç ilgi göstermemesi gerektiğine inanan ve böyle bir ilgi göstermekten korkan insan akrabalarından ve arkadaşlarından da uzak duracak ve onlarla ortak ilgiler kurarak onlara katılmaktan her zaman kaçınacak, onlara karşı bir soğukluk duyacaktır.
Bu da maddi şeylere karşı kayıtsızlığın başkalarından kopmaya ve bencilliğe yol açtığı anlamına gelir."
"Biz acı çekerken, acımızın çemberinin dışında mutluluğun var olduğuna inanırız. Acı çekmediğimiz zaman, mutluluk diye bir şey olmadığını biliriz., bu yüzden de katlanacak bir acımız yok diye daha büyük hüzün duyarız.
Evrensel kötümserlik bir avunma öğretisidir. Kurulu düzende karşıt değerler olduğuna inanmakla birlikte kendisine bu düzende uygun yer bulamayan ve bu yüzden de acı çekmeye yargılı olan insanın durumu çok daha kötüdür."
"Mutluluğun kendisini özlemez insan. Özlediği, mutluluk saplantısından kurtulmak için böyle bir zevkin anlamsızlığını sınamaktır."
"Bir insanı küçük düşürmenin en iyi yolu, onun acı çektiğine inanmamaktır."
"Başkalarının acılarını nasıl düşünmeyebiliyorsak, kendi acılarımızı düşümekten de kaçınabiliriz."
"Kendi özelliğimizin benliğimize kazandırdığı aldatıcı üstünlükten kurtulmak için öncelikle kendi benliğimizi başkalarının benliklerinden daha önemli saymaktan vazgeçmek, o ağlamaklı kendimize acıma ve her huyumuzun kendi gözümüzde kemirici bir önem kazanması hastalığına son vermek, başkalarına olduğu gibi kendimize de nesnel bir gözle bakmak."
"Başkalarına acı, kendine acıma."
"İşimize geldiği zaman bağışlarız başkalarını." Cesare Pavese("Yaşama Uğraşı"'ndan)
bunu keşke bir yazı olarak paylaşsaydın burada. yorum olarak arada kaynaması üzücü olur.
yine de teşekkürler, yorum için... tamamını kendi üzerime almasam da(ki bu amaçla yazmamışsındır) ya da tamamına katılmasam da; zihin açıcı...
cidden bazı açmazlarda kalıyor insan düşündükçe. düşünce sistemini oluşturan faktörler de belli nihayetinde. başka faktörlere sahip bir düşünce sisteminin, yorumlamasına ihtiyaç olduğu ancak görünce, duyunca, bilince anlaşılıyor. o yüzden önemliydi...
tekrar sağol...
Mesaj attık maça çağırdık gelmedin amk:)
işte hep telefon yüzünden =)
sen nerden buldun burayı? yine google'a gelipartt mı yazdın :) bi de böyle kişisel mevzularına alet etme burayı, burası saygın bir müessese...
Yorum Gönder