Bir sürü hayal kurardık. ( gelipartt dan bahsediyorum, blogun kurucusu ve yazarı olur kendileri.)
Sonra dönemsel ve dönemine göre dertler ve ağır olacak ama "ihtiraslar" yüzünden hiçbirini birlikte gerçekleştiremezdik. Çok yakın zamana kadar birlikte hiç uzağa gitmemiştik. Fakat her nasılsa her denize baktığımızda birbirimizi düşünür ve arardık.
En çok ben kaçardım...
Sonra dert yanardık başkalarına.
Birbirimize dert olurduk genelde. Tamam, en çok ben dert olurdum...
Sonra başımıza düşen saksıların ön yargıları ve korkuları geride bırakmaya yaradığı bir zamanda; bir kez daha denemeye karar verdik...
Hayaller; bir gerçekleşmeden önce güzel, bir de gerçekleştikten sonra. Gerçekleşme anında "Ayh ne kadar da güzel, canımıza okunuyor ama sorun değil, hayallerimiz gerçek oluyor!" denilmiyor; çünkü genelde hiçbir şeyimiz kolay gerçekleşmiyor. ( Evet, sınıfsal konumumuz bunu gerektiriyor. )
Bar köşelerinde, toplu arkadaş buluşmalarında evliliğin kötü yanlarından bahseder, düzenin bekasının aile kurumuna borçlu olunduğunu anlatırken, nikah masasında bulduk kendimizi. Bu da bir anda olmad tabii. Cidden nikah masasıydı ama. Korkunç bir nikah memurumuz vardı. Konuşurken tüm harfleri dudaklarıyla çizmeye çalışır gibiydi. Ne dediğini hiç duymamıştım dudaklarına bakmaktan. Biz de sayesinde "dünya evine girdik".
"Gitmem gerek bu şehirden" lafını kaç kez söyledik bilemiyorum ama sonunda gerçekleştirmeyi başardık. Hem de yalnız değil, birlikte kaçtık İstanbul'dan.
Kısaca hikaye şöyle; birbirini bir şekilde hep seven, ama bir barışıp bir küsen; bir şekilde ve sebepten kopamayan lise arkadaşları ( aşıkları? ) 14 yıl sonra bir araya geldi ve hayallerini bir bir yerine getirdi. En zor kısmı bir araya gelme kısmıydı; çok sancılı geçen 11 yıldan sonra olmuştu. Sonra tatillere gittiler, ayrı ayrıyken birbirlerini aradıkları feribotta birlikte yol aldılar, gece yarısı yıldızların altında, kapkaranlık denizlere birlikte girdiler, ormanın ortasında birlikte uyudular, yıldızların altında birlikte şarap içtiler, hatta birlikte direndiler belki ilk defa aynı düşünceleri savunarak. ( Genelde farklı düşünürlerdi ) Sonra işsizlik, askerlik, parasızlık gibi dertleri aşarak evlendiler ve aynı anda İstanbul'dan kaçıp Akdeniz'in kenarına konuverdiler birlikte. Artık ayrılmak yoktu. Artık İstanbul da yoktu. Sadece birbirleri vardı. Hayata karşı ilk defa yan yana savaşıyorlardı. Yine işsizlik vardı, yine parasızlık, yine ölümler vardı ve hala AKP iktidardaydı, bunca yıldır. Ama artık birliktelerdi.
Hikayeyi de; önce kendime, sonra okuyucuya ilham olsun diye yazdım. Birbirinden çok uzun süre kopamayan insanlar şansını fazla zorlamasın ve önce zamanı, sonra kendilerini, en son da birbirlerini daha da yıpratmadan el ele tutuşsunlar diye. Sevgilerinden vazgeçmesinler diye. Bir de gerçekten gitmek isteyenin gidebileceğini görsünler ve çok istiyorlarsa yapsınlar diye...
Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar...
Böyle olmayacak elbet. Hep mücadele edecekler hayatta oldukça... Birbirleriyle değil, birlikte kavga verdikleri zaman; bir olup dik durdukları zaman, kurdukları hayaller de gerçekleşecek. Ama mutlu olmak için değil. Birlikte olmak, birlikte olmalarının kıymetini bilmek, birlikte gerçekleştirdikleri hayallerin karşısına geçip birbirlerinin gözlerinin içine bakıp gülümsemek için...