15 Ocak 2012

Ölüm!

Yaşlı insanın öleceği zaman anlaşılıyor galiba. Hani 1 ay içinde, bu aralar falan değil. Bugün ölür diyosun, yarın ölürüm diyor ve ölüyor. Mesela bizim büyük yengemiz 2-3 hafta önce vefat etti. Bilenleriniz bilir. Çok az kişisiniz o yüzden bu kadar rahatım. Biliyosunuz yani. Şimdi o yengemizin öldüğü gün bizi aradılar dediler ki, "yengeniz ölecek, gelin." Gitti bizimkiler de. Sonra geri döndüler, çok kötü 1-2 güne ölür dediler. Dedim, ölür o zaman. Sonra telefon çaldı aynı gece. 1-2 gün geçmeden yani. Kadın öldü. Standart sapması çok düşük bu hadisenin.

Mesela Fenerbahçe'nin efsane oyuncusu Lefter öldü. Bu arada Lefter çok büyük oyuncu olmanın yanı sıra çok büyük de bir adammış. İyice anladık. Neyse efendim. O da sürekli olarak hastaneye kaldırılan bir insandı son dönemde. Ama son kaldırıldığında, tutuklu halde bulunan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a mektup yazıp, helallik istedi. Daha önce istemedi adam, bu sefer istedi ama. Biliyordu öleceğini ve 2 gün sonra öldü. Aziz Yıldırım'ın cevaben yazdığı mektup kendisine yetiştirilemeden...

Şimdi o yengemizin kocası yani amcamız ki kendisi 1926 doğumludur. Kendisi anlaşma yaptığını iddia ediyor ve 3 sene daha yaşayacağına garanti veriyor. Biz öyle bugün ölürüm, yarın ölür muhabbetinden sonra 3 sene sonra ölücem diyen bir adama alışık değiliz tabii ki. Ohhoo 3 sene diyorum da o 3 seneler ne çabuk geçiyorlar. Ben 3 sene sonra hala öğrenci mi olucam acaba? Asker olabilirim? Ya da bir bok olmayabilirim. Belki de ölürüm. Belki de öldürürüm. Ölen mi öldüren mi?

Demem o ki, giden gidiyor arkadaş. Kafasına gitmeyi koyan gidiyor. Sen desen ki "gideceğini hissediyorum-farkediyorum-tahmin ediyorum, gitme!" desen de o da sana "yok la ne gidecem?" diyorsa da gidiyor işte...

Vazgeçtiğinde gitme kararı alıyorsun ya hani; eylem olarak başarıyorsun da... Tamam ama unutmadan gitmek oluyor mu? İşte ölüler, çok güzel unutuyorlar. Unutulması gereken ne varsa...

Bi de ben şimdi 5 gündür deli hastayım 2-3 gün önümü göremedim. Bi titredim, bi terledim. Kıçım başım ayrı ağrıdı. Yine bilen bilir dicem de bunu sadece Seç.. biliyor :) Ona da ben söyledim. Arayanım, soranım yok ne de olsa... Neyse işte efendim. Dedim ki ahan da Berk. Hadi artık vazgeç. Git şu hayattan ve unut şu kötü günleri. Ben bu kadar hayattan soğuduğumu hatırlamıyorum. Ona rağmen gittim Cuma günü taksiyle okula, girdim sınavıma. Bir bok yapamadım tabi hiç çalışamadığım için ama kendimi çok övdüm azmim için. Ben bu okulu bitirmek istiyorum. Çok belli. Haa olacak mı? Bilmiyorum...

Krem falan kullanan insan olmadım hiç, nefret de ederim ama burnumu aşındırmışım bu 5 günde. Kabuklar falan kalkmış bişeyler olmuş. Her gün de yıkanmama rağmen. Sadece yıkandığımda ayılabiliyordum çünkü. Neyse, şimdi krem sürdüm. Böyle bi kötü hissediyorum kendimi. Lan diyorum tipin ne, burnun ne? Gidip de neyin kremi? Bırak kuru kalsın nasılsa nemlenecek, acelen ne? Çirkin insanım ya hiçbir şeye hakkım yokmuş gibi geliyor...

Bu ne biçim yazı? Şu an çok sıkıldım, sana geldim blog. Başka bir açıklaması yok...

Çok fanatikçe ve kınayacağınız bir şekilde, Lefter anısına:

Tribünler bağırdı, binlerce kere
Ver Lefter'e yaz deftere
Bitti kalem doldu defter
Efsaneler ölmez LEFTER!


Ankara'da Tekel işçileri'nin yanına gittiğimizde, alanı gezdiğimde(ki ben hep gezerim) Fenerbahçe taraftar gruplarından "Vamos Bien"in açtığı pankartlardan birinde bu efsane isim vardı. Ruhlar, cennetler pek benim anlayabildiğim hadiseler değil ama rahat uyu Lefter!

Hiç yorum yok: