01 Şubat 2012

Mola

Washington Post haber yapmış. Facebook'un CIO'su Mark Zuckerberg, 2011 yılında 1.487.362$ kazanmış. 1.5 milyon dolar hacı! 1.5 ile 1.75'i çarp 2.625 yapar. 2 trilyon 625 milyar TL... 1 yılda... İşe bak. İnsanların hiç iletişim kurma ihtiyacı hissetmedikleri insanlarla iletişim kurmasını sağlayarak 1.5 milyon dolar kazanıyorsun. Zaten iletişim kurmak istedikleri insanlarla bir şekilde iletişim kurabilen insanlar, normal şartlarda iletişim kurmadıkları insanlarla iletişim kuruyorlar diye bu kadar para kazanılabilir mi? Kazanılıyormuş demek...

Bir de bu adamın kazandığı para. Facebook'un 2011 yılının ilk yarısındaki, yani tamamındaki değil, cirosu 1.6 milyar dolar. Milyar dolar lan! Milyar! Piii... Türkiye'nin dış ticaret açığına rekor diyoruz da onun 10 katı...

Hayır büyük şirketler falan da bu kadar kazanıyorlar da bunlar hiç işçi çalıştırmadan, hiç üretmeden, hiç satmadan bu kadar para kazanınca insan delleniyor. Berx Kalkanberg olarak ben de böyle bir şey kursam mı? Almanya - Avusturya karışımı bir ismim de olur. Bence olur yani. 1,5 milyon dolar da istemiyorum. Her ay 1500 lira param yatsın, beni ırgalamaz. Düşünsene ya oturduğun yerden para kazanıyorsun. Kurmuşun sen dalgayı, üyeler arı gibi çalışıyor.

Şimdi Facebook'a üye değilim ama Twitter'ın CIO'sunun da bunun yarısı kadar kazandığını düşünebiliriz ve ben o abinin işçisiyim. Maaşsız, gönüllü...

Ya bu blogta bir zamanlar, devrim teknolojik değişimleri içermelidir en başta falan yazmıştım. Bu kadar para en büyük devrimciyi bile değiştirir ben diyim...

Bizim Palamutbükü'nde bir kızın fotoğraflarını çekmişliğimiz vardı. Korkut abinin yeğeni Eda. Şimdi o kızın fotoğraflarını çekiyor Ayça Eren(Behzat Ç.'deki Şule) ve paylaşıyor. Kız çok tatlı ve saçları çok güzel. Ama Ayça Eren'de bir sıkıntı var. Kızın yaşı daha ufak. Ona böyle sanki yaşından büyük bir imaj çiziyor foto.larda. Kızı, kadınsallaştırıyor. Bence sıkıntılı. Bu kadar çok tecavüz ve çocuk pornosunun yaygın olduğu bir ülkede. Ayça Eren'in sitesinden de anlıyoruz ki o kadınların kadınsallıklarını ortaya çıkarmaya çalışan bir insan ama Eda daha çok ufak... Yapmasa keşke...

Geçen yazıda verdiğimiz istatistiklerden sonra mail yoluyla okuyanların, o yazıya rağmen blogu ziyaret etmediklerini gördük. Hakkaten ayıp! O kadar laf ettik hiç mi içiniz yanmadı? Hiç mi dur be bi girelim de çocuk sevinsin demediniz. Demek ki maili de okumuyosunuz siz. Pissiniz...

Son yazı olabilir bu. Kırıldım. Zaten benim dışımda burda yazar olarak görünenler de hiçbir şey yazmıyorlar. Hadi bi tanesinin yazmaması anlaşılır. Yazmasın. Diğeri neyin peşinde onu da anlamıyorum. Öyle dizi senaryolarına katkı sağla, hatta oyna, yok sen aslansın, kaplansın diyerek gaz vermekle olmuyor mirim. Her şeyi benden bekliyorsun! Ben öyle bir insan değilim. Bana bırakırsan, biteriz biz. Ben tüketen bir insanım. Hem de seni tüketirim yani, farkına varamazsın. Geçen günlere lanet edersin. Öyle pisliğim. Yok ederim... Ben iki kelime etmek için iki dakika düşünen bir insanım. Burdan paylaş allah paylaş... Gerçek değil ki! Benim bu kadar konuşacak şeyim yok aslında. Yorma beni Gregor! Bir el at, omuz ver!

Öyle tavla oynayarak geçmez hayat! Zaten kazandığını da göremedik...

Neyse... Birden sinirlendim... Gecenin üçünde beni niye sinirlendiriyorsun?

Bazen çok güzel espriler yapıyorum ben. Şaşırtıcı oluyor. Zekamdandır diyip bir de kendimi övüyorum ki ballı kaymak! Ama bazen neler yapıyorum neler. Bu yazıda da yaptım. Berx Kalkanberg nedir allasen? İşte ama bu kötü espriyi hiç zekama bağlamıyorum. Yine ballı kaymak!

İki yazıdır çok kişiselleştirdim durumu. Tükenmeye ramak kalmış demek ki. O halde bu yazıdan sonra uzun süre ara vermeli. 2008'de açtığım bu blogta, şöyle bir şey olmuştu. 23 Aralık 2008'den 9 Temmuz 2010'a kadar yazı yazmamıştım. Bu hesapla bakarsak; 2013 Ağustos'ta görüşürüz insanlık! Bik bik konuşup rahatsız etmeyeceğim günleri de görecekmişsiniz :) Sevinin... The Doors - The End ile bitsin...

Bu yazı da bugüne kadar yazdığım en berbat yazı olabilir, farkındayım...


Hiç yorum yok: