28 Ocak 2011

Reklamlar

Biscolata: Süper olmuş dimi? Hep kadını kullan, erkekleri azdır. Şimdi göstermişler six packli, adonis kaslı abileri, kadınları azdırıyorlar. Gayet mantıklı. Ezber bozmuş moda deyimle. Lakin benim ezberi bozamadı arkadaş. O kadar yakışıklıdan sonra gösterdiği biscolata yiyen kızdır olay! Yine göz onu bekler, gönül ona kayar. Kızgın kumlardan serin sulara atlar gibi...

Şahin Sucuk: Ya yapmayın böyle reklamlar. Ne ki şimdi o? Neye özendirdin? Ne söyledin? Anlayan beri gelsin...

118 10: Sırf kızıl diye çirkin bir kadına 10 numaralı t-shirtü vermişler. Hiç olmamış. Hayatta aramam. 118 18 en kolayı gibi duruyo. 118 13 ne lan? 3 ne alaka? O hiç olmamış. 118 80 orta şekerli. O oynak göbek havalarına en çok uyanı 118 80 ama kesinlikle.

Bu arada inanılmaz şeyler oluyor! Yaprak Dökümü'nün tekrarlarını izlediğimi daha önce söylemiştim. Requiem for a Dream filminin soundtracki eşliğinde Oğuz, Necla'yı kovalıyor an itibariyle. Bunu göreceğime kör olsaydım, körle yatıp şaşı kalksaydım...

Kusura bakmayın ya aklım gitti, sonra devam ederiz...


26 Ocak 2011

Diziler ve Programlar

Yaprak Dökümü: Kaç sene yayınlandı bilmiyorum, hiç de izlememiştim lakin şu dakikalarda tekrarını izliyorum. Arkadaş o Necla neler yaptı? Leyla götüme döndü gerçekten. İnsan insana yapmaz ama kardeş kardeşe yaptı. Bir de bunlar daha sonra yüz yüze bakacaklar he mi?

Öyle Bir Geçer Zaman Ki: Berrin iyi hoş da cildi çok bozuk kızcağızın. Bi çözüm bulun. Bir de dün gece netten izledim. O Mete'nin dövdüğü çocuğun şarkı söylediği sahneler nasıl da komik. Hala aklıma gelince gülüyorum.

Behzat Ç.: Bu dizi bitmese iyi olur 1. Ercü artık sahneye çıksa iyi olur 2. Hayalet'in sevdiği kadının Ercü'yle bir ilişkisi olmasa iyi olur 3. E o kadar iyi şey olacaksa dizinin çekiciliği olur mu 4. En iyisi ben karışmayayım, izleyeyim. Seviyorum Merkez!....

Ezel: Dayı ayağa kalktı. Şahlanıştı resmen. Öyle Saadet Partisi'nin üçüncü şahlanışı gibi de değil harbici bir şahlanış. Bir de sıktı o eli. Bazı insanların eli çok kuvvetlidir. Daha doğrusu kuvvetlerini bileklerinde toplamayı başarabilirler. Babam öyledir mesela. Tekmesini, kafasını yemedim çok da bilmem ama eliyle sıkınca falan can yakar. E baba sonuçta. El de kaldıramazsın. Ama kırarım ağzını normalde.

Başka da dizi bilmiyorum şu an itibariyle. Haa dur yine tekrarlardan geldi aklıma;

Arka Sokaklar: Çözemedikleri iş yok pezevenklerin. Bir kere de başarısız olun lan. Bir kere de yakalayamayın. Bir kere de suçluluar açık vermemiş olsun. Bir kere de elinizin uzanamadığı bir yer olsun. Derin devlet işlemiyor Hüsnü'ye, Zeynep'e. Çat! Biniyorlar tepesine. Bi siktirin çay koyun. Bu arada Suat karakteri çok başarılı. Gülmemek elde değil...

Akasya Durağı: Bu ne kolpa senaryodur? Her bölüm aynı olur mu yahu? Bütün sikik işler bu adamların başına geliyor iyi tamam. Dizi çünkü bu. Ama hep aynı adamlara, aynı olaylar oynatılmaz ki. Sinan kaç gere loto tutturdu sandı ama aslında tutturamadı acaba?

Geçelim programlara;

Ters Cephe: Hiçbir Perşembe sektirmedim. Kadrosu çok değişti ve artık eski havası yok ama demirbaşlar Rasim ve Ümit Z. yine de izlettiriyorlar programı. Rasim program kaç dakikaysa, o kadar dakika hiç susmayarak rekorları alt üst ederken; Ümit'in ani patlayışları ve hatta stüdyoyu terkedeyazması gibi hareketler neşemize neşe katıyor. Mustafa Akyol muhafazakar liberal bir insan olarak oksi"moron"luğun temsilciğinin filamasını taşırken yeni gelen adam hiç ilgimi çekmiyor.

Basın Odası: Sedat bilmemne var sanırım orada. Mıy mıy. Hiç yakışmıyor. Nazlı Ilıcak var orada, Nuray Mert var. Ne o öyle mıy mıy... Yerine çabuk başkası getirilsin. Nuray Mert'e özgürlük tanınsın. Bağırınca çok samimi oluyor kendisi. Çok geç oldu ama Nuray Mert'in 12 Eylül referandumu için neden hayır oyu vereceğini anlattığı yazısı da hislere tercümandır.

Abbas Güçlü ile Genç Bakış: Öğrenci Konseyleri Başkanlarının katıldığı program tarihe geçecek yavşaklıkları barındırıyordu. Akp milletvekili koysan o kadar yağ çekemezdi. YÖK'e minnettar olan bile vardı. Ne desem bilmem ki? Demiyim bişey. Rezalet!

Yiğit Bulut'u özledim. Evrim tartışması yapsa da tekrar gönlümüz şenlense. "Bak adam allah diyor yarattı diyor, anlıyorum; siz benim anlayabileceğim şekilde anlatamıyorsunuz" Bu cümleyi kursa da neden Allah'a inanmamız gerektiğini anlasak. Anlamıyosan, inan. Öğrenemiyosan, tap. Piii..

13 Ocak 2011

yazının sonu!

uzun zamandır düşündüğüm yada yazını okuduktan sonra sanki ben de bunu düşünmüştüm gibi hissettiğim şeyleri düşüncenin sınırlarından çıkarmışsın mutlu oldum :)beynimin içindeki varlığı pek de anlamlı olmasa gerek! düşünüyorum öyleyse varım ! peh !! o ne öyle? düşünüyorsun iyi hoş güzel de ee! başka?hani eylem?düşün düşün ne yani?

insan olmak nedir sahi?var olmak ne?düşünebilmek bizi hayvan neslinden ayırır insan oluruz ! ay ne güzel! allah aşkına bi gidin işinize! kusura bakmayın ama salt bir düşünebilmenin pek bir işe yaramayacağını düşünmekteyim kim ne derse desin !o yüzden düşünce ve eylem diyorum !madem ki insansın insan ol azcık!müdahale edemediğin tepki veremediğin üretemediğin sürece düşünsen ne olur düşünmesen ne olur !somutta birşeyler değişmiyorsa benim için sen düşünen bir hayvansın arkadaş!işte ben de bir düşünen hayvanım :)

yani bir kaç aydır böyleyim. sürekli kafamda birşeyler ama ortada hiç birşey yok yahu!ve de gereksiz şeyler kafamdakiler. geçmiş, geçmiş, geçmiş...belki de özlem ..neyse!

ben o 'iyi' lerdenmişim gelipartt ! kendi iyi oluşumu başkalarının mutluluğu için verdiğim mücadele ile bulmuşum. kendi mutluluklarım diye de kandırılmışım bizzat öz be öz kendim tarafından!o yüzden kişiler hayatımdan çıkıp da yalnız kaldığımda bir türlü ' iyi ' olamadım! kötü biri oluverdim bir anda ! hem o kişiler hem de ben kötü ilan ettim kendimi! (daha önce söylemiştim yapamayacağım herşeyi yaptım diye ondan )

iyi miyim kötü müyüm?kendim için neler yapmıştım?

kendimi hiç keşfetmedim! dedim ya hep birileri gibi olmak vardı..

kendi yeteneklerimin yapabileceklerimin farkında değilim.gerçi bu uzun bir süreç. başlı başına kendi kaçışım değil !eğitimin kalitesizliğinden piyasalaştırılmasından arkadaşlarımı rakip görüp inançla değil hırsla öğrenişimden sistemin çıkarlarına uygun yetişmemize kadar uzanan dizi dizi sebepler!bizim için getirileri yüksek mesleklere yöneltildik bir şekilde ! işsiz kalmak korkunç bir kabus !bu korkuyla var olduk !hayatta kalabilmek için ezenlerden olmalıydık!güçlü olmalıydık çünkü kanun buydu dimi doğanın kanunu ! güçlü güçsüzü ezer!neyse..sözün kısası ne olmak istediğimiz değil ne olmamız gerektiğiyle ilgilendik ! hayaller idealler falan buna göre şekillendi onlara bile karıştılar...kendimize hiç söz vermedik neyi seviyorduk ne olmak istiyorduk oyuncu yönetmen mühendis doktor ressam müzisyen ?para kazanma derdi olmadan üretebileceğimiz bir alan yokmuydu sadece zengin çocuklarına has birşey miydi keman çalmak resim çizmek heykel !yani sanat !ooo ama artık halka indi sanat dimi:)

belki de benim tercihimdi kendimle yüzleşmek can sıkıcı ve de acıtıcı olabilirdi!oldum sandığım şeyler varmış gibi gördüğüm yeteneklerim belki de yoktular bunları 'görmek ' kabul etmek istememişimdir..evet kolaya kaçtım başkalarınca 'iyi' oldum hep, ama gel zaman git zaman işte yalnızlığım..Ne istediğimi hiç sorgulamadım. Edilgen bir hayat sürdüm..elbette ki o kadar karamsar değilim ama bütün o kötü duyguları atmam lazım sıyrılmam lazım bu yazı kötünün de kötüsü oldu ama ..neyse! ne diyorduk ben ne yapabilirim bilmem nasıl başarabilirim nasıl üretebilirim mesela iyi bir iktisatçı olur mu benden, bankacı? Akademisyen olmayı çok istemiştim sosyoloji alanında neden diye sormayın öyle işte..ama yazı yazamamaktan korkmuştum..ama şunu biliyorum sanırım bana bıraksalardı ya voleybolcu yada dansçı olurdum :)utangaçlığım geçiciyse eğer tiyatrocu bile olabilirdim:)ama olmadı..ekonomiden nefret ederdim iktisat okuyacağım aklım ucundan geçmezdi: )ama iyi ki okumuşum ! lisede dershane hocam bana sende geometri olmazsa yapamazsan senden bir şey olmaz demişti !o zamana kadar sanırım geometriyle idare ettim de şimdi okul da bitti haliyle geometri de kalmadı : )

geç mi bilmiyorum ne kadarını geri alabilirim zamanın, açılan kapıların ardından uçuşan zaman tozlarından bana ayrılan ne kadardır acaba?

doğru söylüyor gelipartt kitap en iyisi !ama kalabalık da olsa bir yalnızlık kendisi:)ama işte olmadı doğru düzgün kitap okuyamadım :( hep bahane !

ah şu duman adamlar..

devam niteliğinde..

7 aydır buradayım..neresi mi ? üniversiteyi bitirmiş olmanın, şehrimi bırakıp her şeyin başlangıcı olan ( ama benim yada içimdeki hangi bense onun en gerçeği olduğuna inandığımın yok olduğu ) yere dönmüş olmanın, kitap sayfalarından çıkıp reel işsizliğin, dostsuzluğun, uzak kalmışlığın ve hep bir özlem sarmalının içinde olduğum gerçeğinin tam ortası..

Kaskatı bir zaman var!akmıyor sanki..her anını duyuyorum fakat yaşayamıyorum her şeyin hep aynı olduğu acımasız bir zaman burası ! burası benim yalnızlığım ..

Ağır ağır geçiyor her gün hani yavaş çekim anlar olur ya filmlerde işte ben o çekimleri 7 aydır yaşıyorum o anki 1 dakika ne uzundur öyle değimli oysa ben uzun zamandır bir saat gibi gelen 1 dakikayla 7 ay geçirdim ve de süreç bitmiş değil..

Çok değiştim !farkında olmaksızın bu hengamede değişivermişim yalnızlık iyi vurdu yüzüme şöyle bir etrafımda döndü kamera etrafım geçmişim..Neler yaşamışım neymişim kimmişim ? evet bir kimlik sorunu yaşıyorum bu doğru sanırdım ki kendimi biliyorum ne istiyorum ne yapıyorum her şeyin hakimi sanıyordum ama yanılmışım! o karmaşanın değil bu sadeliğin içinde değiştim ben !

Orda duyduklarım insanların sesiydi dışardakilerdi.ve ben onlara kulak verdim!şimdi kendimleyim.. neşeli bir insandım gerçi hala öyleyim ama bu potansiyeli dışarı çıkaramıyorum pek fazla : )komiktim ben iyiydim kalp kıramazdım yardım ederdim dert dinlerdim çok gülerdim ama hüzünlenirdim de kavgalarım vardı benim !hatta bi ara zeki olduğuma falan da inandım :)ayrıca çok da masumdum utangaç zarif kimse için kötü düşünemezdim saftım : )tercihimdi :)temizdim salaktım da ..:) ve de güzel..

Döndüm ve baktım ki , geldim ve gördüm ki öyle miyim değil miyim bilemedim !eğer öyleyse niye şimdi öyle değilim ? ne oldu ?eğer gerçekten öyle olsaydım bu kadar değişebilir miydim ? hiç bir şey bilemiyorum kafam karışık..benim içimde o kadar çok ben var ki bazen bir konuşuyolar kendileri öyle hareketlerle dışa vuruyorlar ki ne olduğumu şaşırıyorum! akıllı aptal güzel masum fettan çirkef naif utangaç arsız! sevgi’li miyim yoksa çok mu nefret doluyum !

Ben burada o kadar çok hepsiyim ki hep biri gibi olmak istenirdi ya peki “ben” nasıl olunacaktı ??

Öyle değil mi küçüklükten beri hep birilerini örnek alırdık anne baba yan komşunun çocuğu oyundaki güçlü erkek güzel kız kitap kahramanı masal kahramanı..hep iyi şeylere özenirdik..kimse ben kötü olcam demezdi herhalde : )bir gün prenses olurduk bir gün de savaşçı güçlü biri..başka ruhları kuşanırdık içimize.oysaki nasıl bulabilirdik ki kendimizi ?ya da niye çoğul konuşuyorsam ! bu benim öz eleştirim bu benim hesaplaşmam!evet hep iyi olmak istedim güler yüzlü sevgi dolu zaten haleti ruhiyem de öyleydi bakmayın sadece istedim değil yapım da buydu! yani sanırım : )kalp kırmamayı seçtim elimden geldiğince üzmemeyi hiç kin beslemedim küsmedim..yapamam sandım hayatta olmaz dediğim şeyler oldu bana çok tuhaf gelen şeyleri yaptım yada görünmez el beni buna zorladı bilmiyorum : ) işe en yakınlarımdan başladım ..kırdım kırıldım ağır konuştum ağır işittim küstüm !o zaman tüm benliğimi yitirmiş mi oldum yoksa bastırdığım gerçek ben mi çıktı ortaya? Bilmiyorum..aynadaki kız çok tanıdık ama aynı değil ! hani derler ya içinin güzelliği yüzüne yansımış diye işte ben o yansımayı kaybettim!

kim bilir belki günün birinde katil bile olabilirim! hatta katle içimdeki gregorlardan başlayabilirim ne dersiniz? sizce hangisinden başlamalı : )

merhaba :)

Nihayet demeliyim sanırım :) sonunda yazıyorum! Eh adım, sanım, telefonum, kimliğim açıklanmakla tehdit edildim! başka da şansım yoktu:) sevgili gelipartt iyi bir denemeydi :) ne yani Kim olduğum sadece bir isim ve soy isim ile mi açıklanacaktı? Kupkuru iki kelime yan yana ve “ben” öyle mi ?

Öyleyse, Ben gregor samsa! İsmim bu haliyle gayet açıklayıcı olsa gerek! Memnun oldum :)

Anlaşıldığı üzere korkağın tekiyim. Sanki ismim bilinse saklamış olduğum güzel, çirkin, kötü, saçma düşüncelerle beni tanıyan kişiler için bir hayal kırıklığı olacağım yada tanımayanlarınız hakkımda neler düşünecek diye kafayı takıp üzüleceğim! Ve bunlar da benim için acayip önemli olacak ! Salak diyeceksiniz, eleştireceksiniz, peki ya beğenir misiniz :) Öyle kendine güvensiz, çelimsiz zannetmeyin beni! İlk heyecan diyelim ;) Sahi ya cismimi bileniniz bu yazılarla bağdaştırıp "ben" olduğumu bilecekler mi? Nasıl düşünmüşlerdi ki beni? Hey sana soruyorum nasıl bilirdin :) Yada en olmadı öylesine bir blog yazarı olarak yer ederim aklınızda :) Ve işte bir yerlerden sızdım hayatınıza!

Hoş buldum : )

Kim ne derse desin, kendi içimde bir yolculuğa başlıyorum böylelikle ..

Bu sıralar çok sorar oldum kendime kimim diye. Sanırım fazla yalnızlıktan! Olur böyle şeyler aldırmayın geçici bir durum ama kalıcı da olabilir, her neyse... İlk yazım olduğu için saçmalama hakkımı doyasıya kullanmak istiyorum, mazur görünüz.. Çünkü içimde bir de saçma insan var napalım.. Öyle teorik alıntılar, saptamalar, akademik cümleler, tarihin derinlerinden alıntılarla temellendirmeler, örneklemeler falan hiç bir şey olmayacak! İçimdeki neyse o.. Aklımdakini yazmayacağım!

Yalnızım, sürekli kendimle konuşuyorum ve bu pis bir alışkanlık oldu bende! Karşımda biri varken dahi kendi halimde takılıyorum :) Etrafta konuşulanlar hepsi beynimin içinde yankılanıyor; tv deki kılıçdaroğlu yargı konuşması, gelenler, gidenler, telefondaki kadın, bilgisayarımdan gelen müzik, gözüm camın ardındaki sıradanlıkta takılı, ha bir de içimdeki bir sürü gregor :) herkes bir yerinden tutmuş konuşuyor, bende konuşuyorum ve hepsine aynı anda nasıl oluyor bilmiyorum ama o saliselik dilimde cevaplar türetiyorum! Fakat gel gör ki beynimde şekillenen bu düşünceler, cevaplar dudağa gelip dil yordamıyla dışarı çıkarken bir erozyona uğruyor. Anlaşılmaz şeyler çıkıyor, saçmalığın farkındayım ama hala koşuyorum. Sanırım iletişim yeteneğimi kaybettim :) Acil çözüm istiyorum!

08 Ocak 2011

Mahluk

- Gregor Samsa diye bir yazar aldık, bloga katkı yapsın diye. Ama, hani? nerede? Yazmıyor... Kendisine buradan bir uyarı! Ya 5 gün içinde bir yazı yazar ya da adı, soyadı, telefonu, mail adresi, yaşadığı yer bu blogta yayınlanır... Çok da güzel bir kızdır kendisi. Sapıkları olur... Dikkat etsin, ayağını denk alsın...

- Özledik bu arada kendisini. Keşke suratını görebilsek, sesini duyabilsek...

- Allah'ın depresifi!

- Eve kedi sokmayın arkadaş. Alışıyorsun, atamıyorsun. Kötü oluyor. Her taraf tüy, kıl. E zaten ben de kıllı, tüylü bir insanım. olmuyor yani. Çok kıl, çok tüy...

- Tamam Tahir olmak ayıp değil ama Zühre'yi hiç sevmeseydi ne kaybederdi Tahirliğinden kısmına katılmıyorum. Belki de sadece Zühre'yi sevdiği için Tahirdir. Hadi onu geçtim, Tahir Tahirse; bunun sebeplerinden birisi kesinlikle Zühre'yi sevmesidir. Yani az da olsa Tahir Tahirliğinden kaybederdi Zühre'yi sevmeseydi...

- Asıl kayıp Zühre'ye ait. Tahir gibi sevemeyeceği için bir, Tahir gibi birini sevemediği için iki...

- Elma'nın da seni sevmesi şart mı diyor ya? Bir benzetme olarak hani. İyi de mesele o değil ki. Elma kimseyi sevemez. Ama birini sevebileceği belki de sevdiği açık olan Zühre, Tahir'i sevmiyorsa; Tahir bunu dert eder, niye etmesin? Elmayı sevdiği gibi seviyorsa Zühre'yi, o zaman Tahir de unutmuş Zühre'yi sevmenin ne demek olduğunu...

- Nazım bunları okuyabilseydi, kime ne şiir yazıyoruz der "Dünyanın En Tuhaf Mahluku" adlı şiirini sadece benim için yazardı.

- Kendime mahluk diyerek aykırı bir tavır takınmak istediğim sanılmasın, şiirin adı bu benim yapabilecek bir şeyim yok.

- Bazen bir şey olur, bir şey denir de anlaşılmaz. Anlamazsın yani. Başka türlü yorumlarsın, işine gelmez, kabullenemezsin. Ama bazen hiçbir şey olmaz da sen çok şey anlarsın. Vazgeçersin... Hayat ikisinin arasındaki şey bence işte. Ne duyduğuna, ne de duymadığına inan. Hissettiklerine güven... Amaç; doğru ve güzel hissetmek.

- Birileri var. Sizden fazlası olan. Olsun. Birileri de sizden eksik. Ona da tamam. Ama işte bazı insanlar var. O insanların, bazı diğer insanlar için sizden "daha fazla" anlam ifade etmesi durumu can sıkıcı değil mi? Öyle be arkadaş! Tamam kıskançlık ama ne yani işte. Ona nasıl olur da benden daha fazla anlamlar yüklüyosun deme hakkımız yok mu? Bence olmalı. Göt ister, o ayrı. Ama insan içten içe düşünüyor bence böyle...

- Bu akşam kendi kendime bir isteğimin farkına vardım. Ne kadar müzik aleti varsa hepsi bir salona konsun. Ve ben hepsini çok az da olsa tıngırdatayım. Sonra öleyim. Farketmez...

- Kaç tane dil varsa, o kadar dilde yaşam vardır. Abuk sabuk tartışmalar yaratmayın. Haa resmi dil? Resmiyete gerek yok bence. Samimiyet iyidir... Buradan iki resmi dile karşı olduğum anlaşılmasın. Sadece ironi!

- Kurtuluş mücadelesi verilmeseydi biz Hasan, Hüseyin'in değil; Dimitri'nin torunu olurduk dedi atanamayan öğretmen. İyi de canım, sen Dimitri'nin torunu olsaydın muhtemelen atanacaktın. O nasıl olacak? Hadi diyelim yine atanamadın; eylem yaptığında karşılığını görecektin... Peki sen bizi cumartesi günkü eyleme çağırdın ya hani... Daha önce hayatında eylem yaptın mı? Senelerce geceni gündüzüne katarak, kafanı kitapların arasından kaldırmayarak ders çalıştığını söylüyorsun ya Dimitri'nin torunu polis tarafından öldürülünce Atina'nın yandığını izleyemedin tabii. Hasan'ın 30 torunu ölüyo her yıl buna ne diyeceksin?

- Atanamayan öğretmenlerin atanmasını, bu saçma, adaletsiz, vicdansız, ahlaksız uygulamanın son bulmasını dileriz... http://www.ayop.biz/

- Hoşçakalın...